Tom and Mary arrived separately.
- Tom ve Mary ayrı ayrı geldi.
They paid separately.
- Onlar ayrı ayrı ödediler.
I can't tell Tom and his younger brother apart.
- Tom ve genç erkek kardeşinin ayrı olduğunu söyleyemem.
He lives apart from his family.
- O, ailesinden ayrı yaşıyor.
This is important enough for separate treatment.
- Bu ayrı bir tedavi için yeterince önemli.
Tom asked me how long my parents had been married before they separated.
- Tom bana ebeveynlerimin ayrılmadan önce ne kadar süredir evli olduklarını sordu.
I can make a distinction between good and bad.
- İyi ve kötü arasında ayrım yapabilirim.
That's a distinct possibility.
- Bu ayrı bir olasılık.
Don't put aside such an important detail.
- Böyle önemli bir ayrıntıyı kenara koymayın.
Don't put aside such an important detail.
- Bu kadar önemli bir ayrıntıyı kenara koyma.
The exam was divided into two parts.
- Sınav iki bölüme ayrıldı.
The class was divided into four groups.
- Sınıf dört gruba ayrıldı.
Sami attended a segregated school.
- Sami ayrılmış bir okula gitti.
The buses in Montgomery were segregated.
- Otobüsler Montgomery'de ayrıldı.
For one thing, I'm penniless; for another, I don't have the time.
- Öncelikle, beş parasızım, ayrıca, zamanım yok.
The buses left one after another.
- Otobüsler art arda ayrıldı.
No nation can exist completely isolated from others.
- Hiçbir ulus diğerlerinden tamamen ayrılmış olamaz.
Sami spent more and more time apart from his wife.
- Sami karısından ayrı olarak, gittikçe daha fazla zaman geçirdi.
I think we should spend some time apart from each other.
- Birbirimizden ayrı olarak biraz zaman geçirmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Seat cushions are sold separately.
- Koltuk minderi ayrı olarak satılır.
Pay together or separately?
- Birlikte mi yoksa ayrı olarak mı ödenecek?