acısız

listen to the pronunciation of acısız
Türkçe - İngilizce
lacking in peppery seasoning, not hot, mild
(something) that is free of worries, carefree
causing no pain; painless
painless; (yiyecek) mild, not hot, without pepper
not hurting
without seasoning
not spicy
without pain; mild
mild
painless

Your death will be painless. - Ölümün acısız olacak.

I'll try to make this as painless as possible. - Bunu mümkün olduğu kadar acısız yapmaya çalışacağım.

pain free
indolent
acı
{s} bitter

She shed bitter tears. - O acı gözyaşları döktü.

The discussions were long and sometimes bitter. - Tartışmalar uzun ve bazen acıydı.

acı
{s} hot

I want to eat some Korean food that isn't hot and spicy. - Biraz baharatsız ve acısız Kore yemeği yemek istiyorum.

Never rub your eyes after cutting a hot pepper. - Bir acı biber kestikten sonra asla gözlerini ovma.

acı
{i} pain

I cannot bear this pain. - Bu acıya dayanamıyorum.

His face is distorted by pain. - Onun yüzü acıdan şekil değiştirmişti.

acı
{i} ache

He used to suffer from stomach aches. - O, mide ağrılarından dolayı acı çekerdi.

acısız ölüm
euthanasia
acısız ölüm
painless death
acı
{i} hurt

My shoes hurt. I'm in agony. - Ayakkabım zarar gördü. Acı içindeyim.

My legs hurt because I walked a lot today. - Bacaklarım acıyor çünkü bugün çok yürüdüm.

acı
sting

A bee sting is a painful thing. - Arı sokması, acı bir şeydir.

Whose sting is more painful: a bee's or a wasp's? - Hangisinin sokması daha acılıdır: Bir arının mı yoksa bir yaban arısının mı?

acı
distress

That is a distressing story. - Bu acıklı bir hikaye.

acı
{s} sad

The old man started to laugh sadly. - Yaşlı adam acı bir şekilde gülmeye başladı.

Listening to sad music makes me happy. - Acılı şarkıları dinlemek beni mutlu eder.

acı
sorrow

The happiness and sorrow of others is happiness and sorrow of our own. - Başkalarının acı ve mutluluğu, bizim kendi acı ve mutluluğumuzdur.

His heart is filled with sorrow. - Onun kalbi acıyla doludur.

acı
incisive
acı
acrimonious
acı
peppery
acı
severe

Tom was in severe pain. - Tom şiddetli acı içindeydi.

He used to suffer from severe nasal congestion. - O şiddetli burun tıkanıklığından dolayı acı çekti.

acı
harsh

Teenagers must adapt to today's harsh realities. - Gençler bugünün acımasız gerçeklerine uymalılar.

I think Tom is harsh. - Tom'un acımasız olduğunu düşünüyorum.

acı
grief

War doesn't bring on peace; on the contrary, it brings pains and grief on both sides. - Savaş, barış getirmez. Tam tersine, o acı ve keder getirir.

Grief is one of the worst sufferings. - Keder en kötü acılardan biridir.

acı
suffering

Why is life so full of suffering? - Hayat niçin o kadar acı dolu?

He is suffering from a headache. - O, baş ağrısından acı çekiyor.

acı
sardonic
acı
{i} worry

Don't worry, cutting your hair doesn't hurt. - Merak etmeyin, saçınızı kesmek acı vermez.

acı
{s} acrid
acı
sorry

I'm very sorry for the pain I caused. - Neden olduğum acı için çok üzgünüm.

I'm sorry for all the pain I caused you. - Sana verdiğim tüm acı için üzgünüm.

acı
{s} lamentable
acı
sorrowful
acı
severest
acı
sharp

He felt a sharp pain. - O, keskin bir acı hissetti.

She felt a sharp pain in the chest. - Göğsünde keskin bir acı hissetti.

acı
bite

When I bite down, this tooth hurts. - Ben ısırdığımda, bu diş acıyor.

Tom had to bite the bullet. - Tom acıya göğüs germek zorunda kaldı.

acı
gripes
acı
mercy

You just have to have mercy on my poor wife. - Sadece zavallı karıma acımalısın.

There is no mercy here, Pinocchio. I have spared you. Harlequin must burn in your place. I am hungry and my dinner must be cooked. - Burada merhamet yok, Pinokyo. Senin canını bağışlıyorum. Harlequin senin yerine yanmalı. Ben acıktım ve akşam yemeğim pişirilmeli.

acı
inflict

A sadist likes inflicting pain; a masochist, receiving it. - Bir sadist acı vermekten; bir mazoşist onu almaktan hoşlanır.

acı
cruel

I never thought he was capable of doing something so cruel. - Onun o kadar acımasız bir şey yapma yeteneğine sahip olduğunu hiç düşünmemiştim.

It was an extremely cruel war. - Bu son derece acımasız bir savaştı.

acı
agony

She screamed in agony. - O, acı içinde çığlık attı.

The soldier lay in agony on the bed. - Asker yatakta acı içinde uzanıyordu.

acı
severly
acı
tart
acı
rank
acı
bitting
acı
brackish
acı
trenchant
acı
poignancy
acı
heartbreak
acı
cutting

Don't worry, cutting your hair doesn't hurt. - Merak etmeyin, saçınızı kesmek acı vermez.

Never rub your eyes after cutting a hot pepper. - Bir acı biber kestikten sonra asla gözlerini ovma.

acı
nippy
acı
acid
acı
gnawing
acı
agitation
acı
heartache
acı
anguish

He hid his anguish with a smile. - O bir tebessümle acısını sakladı.

Sami's family waited in anguish. - Sami'nin ailesi acı içinde bekliyordu.

acı
piercing
acı
feel for

I really feel for you. - Gerçekten sana acıyorum.

acı
poignant
acı
commiserate with
acı
astringent
acı
deplore
Acı
bittering
acı
grievous
acı
very warm; bitter
acı
a pain
acı
suffer of
acı
the sting
acı
splitting
acı
bitterness, sharpness
acı
grief, sorrow (at someone's death): Allah bu acıyı unutturmasın! May God spare you more grief!
acı
scathing

The army were scathingly beaten. - Ordu acımasızca yenildi.

acı
pang

Tom felt the pangs of hunger. - Tom açlığın acısını hissetti.

acı
misery

Her misery was only for show. - Onun acısı yalnızca gösteriş içindi.

Misery and sorrow accompany war. - Acı ve üzüntü savaşa eşlik eder.

acı
pain; ache
acı
pain, ache
acı
mental pain, anguish, suffering, sorrow
acı
affliction
acı
shrill
acı
biting; painful
acı
tragic

It was a tragic accident. - Bu acıklı bir kazaydı.

acı
(biber) hot; (kahve, bira vb.) bitter; (yağ) rancid; (koku/tat) acrid, sharp, biting, pungent; (söz) hurtful, cutting, tart, harsh, caustic, pungent, biting; (bağırış) sharp, shrill, piercing;(üzücü) grievous, poignant, tragic, pitiful; pain, ache, pang
acı
acerb
acı
{s} vitriolic
acı
twinge
acı
{s} pungent
acı
vitriol
acı
{s} keen
acı
nipping
acı
{s} biting
acı
wry
acı
{s} painful

He was painfully thin. - O, acı verecek şekilde zayıftı.

She was painfully skinny. - O, acı verecek şekilde zayıftı.

acı
smart
İngilizce - İngilizce

acısız teriminin İngilizce İngilizce sözlükte anlamı

ACI
adjacent channel interference
Türkçe - Türkçe
Üzüntü, sıkıntı olmayan, kedersiz
Tadı acı olmayan
Ağrı, sızı duyulmayan
bibersiz
acı
Bazı maddelerin dilde bıraktığı yakıcı duyu, tatlı karşıtı
Acı
BiBERLi
Acı
çorak
Acı
(Osmanlı Dönemi) MÜRR
Acı
ıstırap
acı
Tadı bu nitelikte olan
acı
Tat alma organında bazı maddelerin bıraktığı yakıcı duyu, tatlı karşıtı
acı
Bir etki sonucu vücutta duyulan ağrı, sancı: "Belli bir yerinde kırık çıkık acısı yoktu."- M. Yesarî
acı
Koyu (renk): "Sıcak iklimlerde bu mevsim, tek renktedir, sadece acı yeşildir."- R. H. Karay
acı
Ölüm, yangın, deprem gibi olayların yarattığı üzüntü, keder, elem
acı
Kırıcı, üzücü, incitici, dokunaklı, korkunç: "Acı söz insanı dininden çıkarır."- Atasözü. Ölüm, yangın, deprem gibi olayların yarattığı üzüntü, keder, elem: "İnsan, ölümün acısını en çok günün iki uzak saatinde hissetmektedir."- Y. Z. Ortaç
acı
Tadı bu nitelikte olan: "Acı kahvesini yudumluyordu."- T. Buğra
acı
Keskin, hoşa gitmeyen, şiddetli: "Acı poyraz kuvvetle esiyordu."- O. Kemal
acı
Dışarıdan gelen bir etki ile dış organlarda birdenbire oluşan ve o etkilerin kalkması ile duyulan rahatsızlık, ıstırap: "Omuzlarına kadar vücudun derisini haşlayan bayıltıcı yanma acısı ve dehşeti çok sürmedi."- P. Safa
acı
Koyu (renk)
acı
Dışarıdan gelen bir etki ile dış organlarda birdenbire oluşan ve o etkilerin kalkması ile duyulan rahatsızlık, ıstırap
acı
Ağrı, sancı
acı
Kırıcı, üzücü, incitici, dokunaklı, korkunç
acı
Keskin, hoşa gitmeyen, şiddetli
İngilizce - Türkçe

acısız teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı

ACI
(Askeri) çağrı engeli tahsisi (assign call inhibit)
acısız