Tom believes that these quartz crystals have healing powers.
- Tom bu kuvars kristallerinin iyileştirici güçleri olduğuna inanır.
Healing the wounds of the heart takes time.
- Kalp yaralarını iyileştirmek zaman alır.
Time heals all wounds.
- Zaman bütün yaraları iyileştirir.
Time heals all broken hearts.
- Zaman tüm yaraları iyileştirir.
I can't believe how hard it is to find decent grub around here.
- Buralarda iyi bir yiyecek bulmanın ne kadar zor olduğuna inanamıyorum.
Tom got a decent grade on the test he took last week.
- Tom geçen hafta girdiği sınavda iyi bir not aldı.
John can't speak French well.
- John, Fransızcayı iyi konuşamıyor.
Copper conducts electricity well.
- Bakır elektriği iyi iletir.
I haven't a very good dictionary.
- Benim çok iyi bir sözlüğüm yok.
Good evening, how are you?
- İyi akşamlar, nasılsın?
I think it will be fine.
- Ben, havanın iyi olacağını düşünüyorum.
He became the finest actor on the American stage.
- O, Amerikan sahnesinde en iyi aktör oldu.
I am grateful to you for your kindness.
- İyiliğiniz için size minnettarım.
She was kind enough to give me good advice.
- Bana iyi bir tavsiye verecek kadar nazikti.
You are a really good secretary. If you didn't take care of everything, I couldn't do anything. You are just great.
- Sen gerçekten iyi bir sekretersin. Her şeyle ilgilenmemiş olsaydın , ben hiçbir şey yapamazdım. Sen harikasın.
Love isn't a game, so you can't just cherry pick the best bits!
- Aşk bir oyun değildir, bu nedenle sadece en iyi parçaları seçemezsiniz!
Cheer up! It will soon come out all right.
- Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.
As long as we love each other, we'll be all right.
- Birbirimizi sevdiğimiz sürece, biz iyi olacağız.
Don't worry, mom. I'll be alright!
- Merak etme, anne. Ben iyi olacağım!
Is everything alright here?
- Burada her şey iyi mi?
It is better for an animal to live a comfortable life in a zoo than to be torn apart by a predator in the wild.
- Bir hayvanın bir hayvanat bahçesinde rahat bir hayat yaşaması vahşi doğada bir vahşi hayvan tarafından parçalanmasından daha iyidir.
Sometimes you have to choose between looking good and being comfortable.
- Bazen iyi görünme ve rahat olma arasında seçim yapmak zorundasın.
You are a really good secretary. If you didn't take care of everything, I couldn't do anything. You are just great.
- Sen gerçekten iyi bir sekretersin. Her şeyle ilgilenmemiş olsaydın , ben hiçbir şey yapamazdım. Sen harikasın.
Great care has been taken to use only the finest ingredients.
- Sadece en iyi malzemeleri kullanmak için büyük özen gösterilmiştir.
His eyes searched my face to see if I was talking straight.
- Doğru söyleyip söylemediğimi anlamak için beni iyice süzdü.
A laptop is better than a desktop.
- Bir dizüstü, bir masaüstünden daha iyidir.
This is a good book, but that is better.
- Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.
One can hardly find a more suitable climate.
- Bundan daha iyi bir ortam bulunamaz.
Tom didn't treat Mary very nicely.
- Tom Mary'ye çok iyi davranmadı
Tom doesn't treat Mary very nicely.
- Tom Mary'ye çok iyi davranmaz.
This translation is not quite up to snuff.
- Bu çeviri oldukça iyi değil.
Your dad is really cool. Not really.
- Baban gerçekten iyidir. Pek sayılmaz.
I always thought Tom was so cool.
- Ben hep Tom'un çok iyi olduğunu düşündüm.
A good doctor is sympathetic to his patients.
- İyi bir doktor hastalarına sempatiktir.
Hoover was well-known to Americans.
- Hoover, Amerikalılar için iyi tanınmış biriydi.
The man is well-known all over the village.
- Adam köyün her yerinde iyi tanınmıştır.
Even if it was somebody else who made her happy, as long as she is happy, that's fine.
- Onu mutlu eden başka biri olsa da, o mutlu olduğu sürece, bu iyi.
I decided to be happy because it's good for my health.
- Mutlu olmaya karar verdim çünkü sağlığım için iyi.
Tom said that he thought the economy was likely to get better.
- Tom ekonominin muhtemelen iyileşeceğini düşündüğünü söyledi.
You know as well as I do that that isn't likely to happen.
- Onun muhtemelen olmayacağını benim bildiğim kadar iyi biliyorsun.
Cheer up! Everything will soon be all right.
- Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.
Cheer up! It will soon come out all right.
- Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.
He speaks English fairly well.
- O, İngilizceyi oldukça iyi konuşur.
Tom can dance fairly well, can't he?
- Tom oldukça iyi dans edebilir, değil mi?
She's a really nice girl.
- O gerçekten iyi bir kız.
It is lucky that the weather should be so nice.
- Havanın o kadar iyi olması tesadüftür.
That's a pretty good idea.
- O oldukça iyi bir fikir.
Tom is pretty good at playing piano by ear.
- Tom notasız piano çalmada oldukça iyidir.
Tom didn't do well enough on the driver's test to get a driver's license.
- Tom sürücü belgesini almak için sürücü testinde yeterince iyi yapamadı.
He can read well enough.
- O yeterince iyi okuyabilir.
That offer sounds too good to be true. What's the catch?
- Bu teklif gerçek olamayacak kadar çok iyi görünüyor. Bit yeniği nedir.
It sounds pretty good.
- O, oldukça iyi görünüyor.
Everything will be okay. I promise.
- Her şeyin iyi olacağına söz veriyorum.
I hope everything is okay.
- Umarım her şey iyidir.
The climate here doesn't agree with me.
- Buradaki iklim bana iyi gelmiyor.
Oysters don't agree with me.
- İstiridye bana iyi gelmiyor.
He is handsome. In addition, he is good at sport.
- O yakışıklıdır. Ayrıca sporda iyidir.
He is a good boy, and what is better, very handsome.
- O iyi bir çocuk ve daha da iyisi, çok yakışıklı.
As a whole his works are neither good nor bad.
- Eserleri bir bütün olarak ne iyi nede kötü.
On the whole human beings want to be good, but not too good and not quite all the time.
- İnsanoğlu genellikle iyi olmak ister fakat her zaman çok iyi ve sakin değil.
Attendance should be good provided the weather is favorable.
- Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.