- ground} teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı
- ground
- zemin Ben zemin katta yaşıyorum. -I live on the ground floor. 
 Zemin ıslak görünüyor. -The ground seems wet. 
 
- ground
- toprak Elektrik ekipmanları topraklı mı? -Is the electrical equipment grounded? 
 Çok fazla toprak kaybediyoruz. -We're losing too much ground. 
 
- ground meat
- kıyma 
- ground
- yer Bir taşa takıldım ve yere düştüm. -I tripped over a stone and fell to the ground. 
 Asker yerde yaralı yatıyordu. -The soldier lay injured on the ground. 
 
- ground
-  {i} kara Salatanda taze çekilmiş karabiber istiyor musun? -Do you want fresh ground pepper on your salad? 
 Okyanusu öv ama karada kal. -Glorify the ocean, but stay on the ground. 
 
- ground
-  {i} sebep Halkın korkuları sebepsiz değildir. -The people's fears aren't groundless. 
 Şimdiye kadar, eyleminiz tamamen sebepsiz görünmektedir. -So far, your action seems completely groundless. 
 
- ground
-  {i} dayanak Ona inanmak için onun iyi dayanakları var. -He has good grounds for believing that. 
 
- ground
-  {i} neden Zina bir boşanma nedeniydi. -Adultery was a ground for divorce. 
 Mars, zemindeki paslı demir nedeniyle kırmızıdır. -Mars is red because of rusty iron in the ground. 
 
- ground
-  {s} öğütülmüş Bir çay kaşığı öğütülmüş tarçın yaklaşık iki gramdır. -A teaspoon of ground cinnamon is about two grams. 
 
- ground
- karaya oturmak 
- ground clamp
- Kablo kelepçesi 
- ground transportation
- Kara taşımacılığı 
- ground
-  {f} (uçak) (hava koşullarından dolayı) uçamamak; (uçağı) uçurtmamak
- ground
- kalkışına olanak tanımamak 
- ground
-  {i} saha O, spor sahasını geçti. -He crossed the sports ground. 
 
- ground
-  (Otomotiv) şasiye bağlanan batarya ucu
- ground
- toprak bağlantısı 
- ground
- yer (yerin yüzü) 
- ground
- (gemi) karaya oturmak 
- ground
- uçurtmamak (uçağı) 
- ground
-  {i} temel Parti hızla temel kazandı. -The party gained ground rapidly. 
 İtfaiye aracı gelmeden önce ev temele kadar yandı. -The house burned to the ground before the fire truck arrived. 
 
- ground
- temellenmek 
- ground
- (uçak) inmek 
- ground
-  (Kanun) gerekçe Memur kaba davranışları gerekçesiyle görevden alındı . -The clerk was dismissed on the grounds of her rude manners. 
 O kötü sağlık gerekçesiyle istifa etti. -He resigned on the grounds of ill health. 
 
- ground
- kurtluca 
- ground
- meşecik 
- ground
- zeminlemek 
- ground
-  (Elektrik, Elektronik) topraklamak (cihazı)
- ground
- mülk 
- ground
- iyileşmek 
- ground
- kaide 
- ground
- (gemiyi) karaya oturtmak 
- ground
- bayır 
- ground
- dayatmak (bir sebebe) 
- ground arch
-  (Jeoloji) arazi kemeri
- ground bait
- oltasız yem 
- ground bait
- balıkları çekmek için suya atılan yem 
- ground bus
- topraklama laması 
- ground coat
- astar 
- ground coat
- astar boyası 
- ground crew
- yer mürettebatı 
- ground crew
-  (Askeri,Teknik) yer personeli
- ground equipment
-  (Havacılık) yer teçhizatı
- ground fir
- çam ağacı 
- ground floor
- alt kat Restoran en alt kattadır. -The restaurant is on the ground floor. 
 
- ground floor
- girişkat 
- ground floor plan
-  (İnşaat) zemin kat planı
- ground gear
- tonoz 
- ground hub
-  (Otomotiv) şasi göbeği
- ground lamb
-  (Gıda) kuzu kıyması
- ground lot
- kentsel toprak 
- ground motion
-  (Çevre) yer hareketi
- ground net
-  (Denizbilim) taban ağı
- ground norm
-  (Kanun) temel norm
- ground on
- dayandırmak 
- ground plot
- arsa 
- ground plot
- yapı arazisi 
- ground rod
-  (Elektrik, Elektronik,Teknik) topraklama çubuğu
- ground sill
- tabanlık 
- ground tax
-  (Ticaret) arsa vergisi
- ground wall
-  (İnşaat) temel duvarı
- ground war
- kara harekatı 
- ground war
- kara savaşı 
- ground wire
-  (Elektrik, Elektronik) topraklama teli
- ground work
-  (İnşaat) zemin işleri
- ground work
-  (İnşaat) temel işleri
- ground
- esas 
- ground
- karaya oturtmak 
- ground
- toprak hattı bağlamak 
- ground
- alan 
- ground
- (uçak/vb.) yerde kalmaya zorlamak 
- ground antenna
- toprak anteni 
- ground attack
- kara saldırısı 
- ground ball
- yerden giden top 
- ground based
- yerde konuşlandırılmış 
- ground bass
- bas melodi 
- ground beetle
- toprak böceği 
- ground cable
- toprak kablosu 
- ground cedar
- sedir ağacı 
- ground colour
- zemin rengi 
- ground connection
- toprak bağlantısı 
- ground cover
- toprak örtüsü 
- ground cover
- toprak florası 
- ground crew
- havaalanı personeli 
- ground crew
- yer hizmetlileri 
- ground effect
- yer etkisi 
- ground fire
- yer yangını 
- ground fire
- örtü yangını 
- ground floor
- zemin katı 
- ground floor
- zemin kat Restoran zemin katta. -The restaurant is on the ground floor. 
 Ben zemin katta yaşıyorum. -I live on the ground floor. 
 
- ground glass
- buzlu cam 
- ground hog day
- 02.Şub 
- ground ivy
- yer sarmaşığı 
- ground ivy
- yersarmaşığı 
- ground level
- zemin seviyesi 
- ground level
- toprak seviyesi 
- ground level
- zemin hizası 
- ground line
- ön çizgi 
- ground operation
- yer operasyonu 
- ground photograph
- yer fotoğrafı 
- ground pine
- kurdayağı 
- ground pine
- kurt ayağı 
- ground plan
- zemin planı 
- ground plan
- çap 
- ground plan
- zemin katı josparı 
- ground plan
- temel josparı 
- ground refuelling
- dolum işlemi 
- ground rent
- bir binanın arsa kirası 
- ground rent
- arsa kirası 
- ground rice
- pirinç unu 
- ground rule
- temel kural Başlamadan önce birkaç temel kural koymalıyız. -We should lay down a few ground rules before we begin. 
 Bazı temel kurallar belirleyelim. -Let's establish some ground rules. 
 
- ground rules
- temel kural Bazı temel kurallar belirleyelim. -Let's establish some ground rules. 
 Başlamadan önce birkaç temel kural koymalıyız. -We should lay down a few ground rules before we begin. 
 
- ground skidder
- tomruk kızağı 
- ground snake
- küçük yılan 
- ground speed
- yer hızı 
- ground state
- taban hali 
- ground state
- temel durum 
- ground station
- yer istasyonu 
- ground swell
- soluğan 
- ground swell
- dip dalgası 
- ground tackle
- gemi demirleme malzemesi 
- ground target
- yer hedefi 
- ground testing
- yer testi 
- ground water
- yeraltı suyu 
- ground wave
- yer dalgası 
- ground wire
- toprak teli 
- ground zero
- bombanın patladığı yer 
- ground-breaking ceremony
- temel atma töreni 
- grazing ground
- otlak, mera 
- ground anchor
- zemin çapa 
- ground arguments on
- zemin argümanlar üzerinde 
- ground cherries
- yer kiraz 
- ground cherry
- yer kiraz 
- ground direction finding station
- yer yön tayin istasyonu 
- ground down
- zemin aşağı 
- ground fault interrupter
-  (Elektrik, Elektronik) Kaçak akım rölesi
- ground fish
- zemin balık 
- ground floor
- giriş kat 
- ground ginger
- toz tarçın 
- ground hog day
- 2 şubat 
- ground incursion
-  (Askeri) kara harekâtı
- ground is frozen all over
- zemin üzerinde tüm döndü 
- ground meat
- kıyılmış et 
- ground meristem
- zemin meristem 
- ground moraine
- dip moreni, dip buzultasi 
- ground noise
- zemin gürültüsü, uğultu 
- ground offensive
-  (Askeri) kara harekâtı Many civilians have now been killed since the ground offensive began. 
 
- ground pearl
- kök zararlısı 
- ground pressure
- Zemin basıncı 
- ground rule double
- zemin kural çift 
- ground skidding
- tomruk sürütme 
- ground squirrel
- tarla sincabı 
- ground stroke
- zemin inme 
- ground swell
- kabarma 
- ground terminal
- toprak terminali, ucu 
- ground to
- Yere 
- ground up
- her yönüyle 
- ground waves
- zemin dalgaları 
- ground wheat
-  (Gıda) Yarma, kaynatılmış ve kurutulmuş buğdayın dibeklerde dövülerek kabuğunun ayırt edilmesi sonucunda ortaya çıkan ürün. Anadolu'da keşkek yapımında kullanılır. Kışlık yiyecektir
- ground-floor
- zemin kat 
- ground-nut
- yer fıstığı 
- common ground station; continental United States ground station
-  (Askeri) ortak yer istasyonu; Kıta Amerikası yer istasyonu
- joint tactical ground station (Army); joint tactical ground station (Army and Na
-  (Askeri) müşterek taktik yer istasyonu (Kara Kuvvetleri); müşterek taktik yer istasyonu (Kara Kuvvetleri ve Deniz Kuvvetleri); müşterek taktik yer sistemi
- maximum (aircraft) on ground; movement on ground (aircraft); multinational obser
-  (Askeri) karadaki azami hava aracı; karada intikal (hava aracı); çok uluslu gözlemci grubu