gerek%c3%a7e

listen to the pronunciation of gerek%c3%a7e
Kürtçe - Türkçe

gerek%c3%a7e teriminin Kürtçe Türkçe sözlükte anlamı

gerek
gerekli
gerek
lazım
gerek
elzem
gerek
gerek
gerek e
gereklidir
Türkçe - Türkçe

gerek%c3%a7e teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

gerek
Kelimeleri, kelime öbeklerini, görevdeş ögeleri birleştirme, eşitlik, istenileni seçme gibi anlamlar katarak bağlar
gerek
Bir şeyin yapılabilmesinin veya olabilmesinin bağlı olduğu (şey), lazım: "Mecnunlara Leylâ gerek, bana seni gerek seni."- Yunus Emre
gerek
Güçlü ihtimal belirtir
gerek
İcap

Bu yalnızca biraz istikrar icap ettirir. - Bu sadece biraz kararlılık gerektirir.

gerek
Bir şeyin yapılabilmesinin veya olabilmesinin bağlı olduğu (şey), lâzım
gerek
Kelimeleri, kelime öbeklerini, görevdeş ögeleri birleştirme, eşitlik, istenileni seçme gibi anlamlar katarak bağlar: "Gerek baba, gerek de ana tarafından sofuluk göreneğine vâris olmadım."- Y. K. Beyatlı. İcap: "... millî güvenlik gereklerinin ihlal edilmesi ... hâlinde belirli bir toplantı ve gösteri yürüyüşünü yasaklayabilir."- Anayasa
gerek
Güçlü ihtimal belirtir: "Bunların bir bildikleri olsa gerek."- M. Ş. Esendal
neme gerek
Neme lâzım
Türkçe - İngilizce

gerek%c3%a7e teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı

gerek
need

My clock needs to be fixed. - Saatimin onarılması gerekiyor.

I need medicine. Where is the pharmacy? - Bana ilaç gerek. Eczane nerede?

gerek
whether or

Tom wasn't certain whether or not he should tell Mary. - Tom Mary'ye söylemesi gerekip gerekmediğinden emin değildi.

Tom is having trouble deciding whether or not he really needs to go. - Tom gerçekten gitmesinin gerekip gerekmediğine karar vermekte sorun yaşıyor.

gerek
demand

He demanded that I should pay the money at once. - Parayı bir kerede ödemem gerektiğini talep etti.

I demanded that he should pay. - Onun ödemesi gerektiğini iddia ettim.

gerek
want

You want answers to questions you shouldn't ask. - Sormaman gereken sorulara cevaplar istiyorsun.

If you don't want to go, you don't need to. - Gitmek istemiyorsan, gitmene gerek yok.

gerek
concern

Concerning this matter, I'm the one to blame. - Bu konuyla ilgili, suçlanması gereken kişi benim.

The existing law concerning car accidents requires amending. - Araba kazaları ile ilgili mevcut yasa değişiklikler gerektirir.

gerek
occasion
gerek
ought

You ought to see a dentist. - Bir diş hekimini ziyaret etmen gerekiyor.

I think that you ought to apologize to her. - Ben ondan özür dilemen gerektiğini düşünüyorum.

gerek duymak
require
gerek duymak
need
gerek duyulursa
in case of necessity
gerek gerekse
both and
gerek kalmaksızın
unnecessarily
gerek kalmaksızın
without the need to
gerek olmaksızın
unnecessarily
gerek yok
not necessarily
gerek yok
it is not necessary

It is not necessary to say that she is an excellent pianist. - O'nun mükemmel bir piyanist olduğunu söylemeye gerek yok.

It is not necessary for us to attend this lecture. - Bu konferansa katılmamıza gerek yok.

gerek duyma
need to
gerek olmak
need to be
gerek yok
(There's) no need
gerek, gereklilik
need, necessity
gerek
necessity, need, requirement; necessary, needed; whether ... or
gerek
exigence
gerek
both ... and: Gerek annesi, gerek babası aynı yerdendirler. Both his mother and his father are from the same place
gerek
whether ... or: Gerek ben gideyim, gerek siz gidin, gerek o gitsin, farketmez. Whether it is I or you or he who goes, it does not make any difference
gerek
requisition
gerek
requirement

Our college won't admit Tom until he meets all the requirements. - Bizim üniversite bütün gereksinimleri karşılayıncaya kadar Tom'u kabul etmeyecek.

In my opinion, happiness has a few fundamental requirements. - Bana göre, mutluluğun birkaç temel gereksinimi var.

gerek
necessity

Necessity is the mother of invention. - Gereksinim icatın annesidir.

Art is not a luxury, but a necessity. - Sanat bir lüks değil fakat bir gerekliliktir.

gerek
exigency
gerek
repeated, preceding nouns or phrases in parallel position
gerek
pinch

This will come in handy in a pinch. - Bu gerektiğinde işe yarayacak.

You'll get used to living alone in a pinch. - Gerektiğinde yalnız yaşamaya alışacaksın.

gerek duymamak
find unnecessary
gerek duymamak
not need
gerek duyulmak
be necessary
gerek görmemek
find unnecessary
gerek görmemek
not need
çıkmam gerek
have got to
Söylemeye gerek yok
It goes without saying, Needless to say
olsa gerek he/she/it must be: O kişi yabancı olsa gerek
That person must be a foreigner
restore edilmeye gerek duymak
be in need of restoration
söylemeye gerek yok
it goes without saying
yolcu yolunda gerek
(Atasözü) If you've got to make a journey, don't put it off; get on the road as soon as you can
şaşmamak gerek
it's a small wonder that
şeytan azapta gerek
(Konuşma Dili) It serves him right./His chickens have come home to roost