gerek%c3%a7e

listen to the pronunciation of gerek%c3%a7e
Kurdisch - Türkisch

Definition von gerek%c3%a7e im Kurdisch Türkisch wörterbuch

gerek
gerekli
gerek
lazım
gerek
elzem
gerek
gerek
gerek e
gereklidir
Türkisch - Türkisch

Definition von gerek%c3%a7e im Türkisch Türkisch wörterbuch

gerek
Kelimeleri, kelime öbeklerini, görevdeş ögeleri birleştirme, eşitlik, istenileni seçme gibi anlamlar katarak bağlar
gerek
Bir şeyin yapılabilmesinin veya olabilmesinin bağlı olduğu (şey), lazım: "Mecnunlara Leylâ gerek, bana seni gerek seni."- Yunus Emre
gerek
Güçlü ihtimal belirtir
gerek
İcap

Bu yalnızca biraz istikrar icap ettirir. - Bu sadece biraz kararlılık gerektirir.

gerek
Bir şeyin yapılabilmesinin veya olabilmesinin bağlı olduğu (şey), lâzım
gerek
Kelimeleri, kelime öbeklerini, görevdeş ögeleri birleştirme, eşitlik, istenileni seçme gibi anlamlar katarak bağlar: "Gerek baba, gerek de ana tarafından sofuluk göreneğine vâris olmadım."- Y. K. Beyatlı. İcap: "... millî güvenlik gereklerinin ihlal edilmesi ... hâlinde belirli bir toplantı ve gösteri yürüyüşünü yasaklayabilir."- Anayasa
gerek
Güçlü ihtimal belirtir: "Bunların bir bildikleri olsa gerek."- M. Ş. Esendal
neme gerek
Neme lâzım
Türkisch - Englisch

Definition von gerek%c3%a7e im Türkisch Englisch wörterbuch

gerek
need

I need medicine. Where is the pharmacy? - Bana ilaç gerekiyor. Eczane nerede?

At the age of six he had learned to use the typewriter and told the teacher that he did not need to learn to write by hand. - Altı yaşında o, daktiloyu kullanmayı öğrendi ve öğretmenine el ile yazmayı öğrenmesine gerek kalmadığını söyledi.

gerek
whether or

Tom wasn't certain whether or not he should tell Mary. - Tom Mary'ye söylemesi gerekip gerekmediğinden emin değildi.

I wondered whether or not Tom had told Mary she didn't need to do that. - Tom'un Mary'ye bunu yapması gerekmediğini söyleyip söylemediğini merak ettim.

gerek
demand

Raising a child demands patience. - Bir çocuk yetiştirmek sabır gerektirir.

I demanded that he should pay. - Onun ödemesi gerektiğini iddia ettim.

gerek
want

You want answers to questions you shouldn't ask. - Sormaman gereken sorulara cevaplar istiyorsun.

Your shoes want mending. - Ayakkabılarının tamir edilmesi gerekiyor.

gerek
concern

To tell the truth, this matter does not concern it at all. - Gerçeği söylemek gerekirse, bu konu onu hiç ilgilendirmez.

Should we be concerned? - Endişeli olmamız gerekiyor mu?

gerek
occasion
gerek
ought

I think that you ought to apologize to her. - Ben ondan özür dilemen gerektiğini düşünüyorum.

You ought to be on time if you start now. - Eğer şimdi başlarsan vaktinde varman gerekir.

gerek duymak
require
gerek duymak
need
gerek duyulursa
in case of necessity
gerek gerekse
both and
gerek kalmaksızın
unnecessarily
gerek kalmaksızın
without the need to
gerek olmaksızın
unnecessarily
gerek yok
not necessarily
gerek yok
it is not necessary

It is not necessary for you to take his advice if you don't want to. - Siz istemiyorsanız onun tavsiyesini almanıza gerek yok.

It is not necessary that we attend the reunion. - Toplantıya katılmamıza gerek yok.

gerek duyma
need to
gerek olmak
need to be
gerek yok
(There's) no need
gerek, gereklilik
need, necessity
gerek
necessity, need, requirement; necessary, needed; whether ... or
gerek
exigence
gerek
both ... and: Gerek annesi, gerek babası aynı yerdendirler. Both his mother and his father are from the same place
gerek
whether ... or: Gerek ben gideyim, gerek siz gidin, gerek o gitsin, farketmez. Whether it is I or you or he who goes, it does not make any difference
gerek
requisition
gerek
requirement

Please tell me the requirements for admission to the college. - Koleje kabul için gerekli şeyleri anlatabilir misiniz.

Experience is requirement for this profession. - Deneyim bu meslek için gereklidir.

gerek
necessity

In the United States the automobile is a necessity and not a luxury. - Amerika Birleşik Devletleri'nde otomobil bir lüks değil, bir gerekliliktir.

Necessity is the mother of invention. - Gereksinim icatın annesidir.

gerek
exigency
gerek
repeated, preceding nouns or phrases in parallel position
gerek
pinch

You'll get used to living alone in a pinch. - Gerektiğinde yalnız yaşamaya alışacaksın.

This will come in handy in a pinch. - Bu gerektiğinde işe yarayacak.

gerek duymamak
find unnecessary
gerek duymamak
not need
gerek duyulmak
be necessary
gerek görmemek
find unnecessary
gerek görmemek
not need
çıkmam gerek
have got to
Söylemeye gerek yok
It goes without saying, Needless to say
olsa gerek he/she/it must be: O kişi yabancı olsa gerek
That person must be a foreigner
restore edilmeye gerek duymak
be in need of restoration
söylemeye gerek yok
it goes without saying
yolcu yolunda gerek
(Atasözü) If you've got to make a journey, don't put it off; get on the road as soon as you can
şaşmamak gerek
it's a small wonder that
şeytan azapta gerek
(Konuşma Dili) It serves him right./His chickens have come home to roost