She'll have to delay her education because she lost her job.
- O, işini kaybettiği için eğitimini ertelemek zorunda kalacak.
We had to postpone the gathering because of rain.
- Biz yağmur nedeniyle toplantıyı ertelemek zorunda kaldık.
We'll have to postpone the game.
- Oyunu ertelemek zorunda kalacağız.
We had to put off the meeting because of the traffic accident.
- Trafik kazası nedeniyle toplantıyı ertelemek zorunda kaldık.
We had to put off the meeting.
- Toplantıyı ertelemek zorunda kaldık.
I tend to procrastinate.
- Ben ertelemek eğilimindeyim.
Would a postponement help?
- Bir erteleme yararlı olur mu?
Let us hope that this is the last postponement.
- Bu erteleme, umarız sonuncusu olur.
I hit the snooze button and went back to sleep.
- Erteleme düğmesine bastım ve tekrar yatmaya gittim.
Mary hit the snooze button.
- Meryem alarm erteleme düğmesine hiddetle bastı.
He decided to postpone his departure.
- Gidişini ertelemeye karar verdi.
I postponed doing my housework for a few hours.
- Ben, birkaç saatliğine ev işimi yapmayı erteledim.
The rain necessitated a postponement of the picnic.
- Yağmur bir piknik ertelemesi gerektirdi.
We should probably postpone the competition.
- Biz muhtemelen yarışmayı ertelemeliyiz.
It's going to be stormy. We had better not delay.
- Fırtınalı olacak. Ertelemesek iyi olur.
Don't delay finishing the business.
- İşi bitirmeyi erteleme.
We adjourned the meeting until the following Friday.
- Gelecek cumaya kadar oyunu erteledik.
We are adjourned until 2:30.
- 2.30'a kadar ertelendik.
I postponed doing my housework for a few hours.
- Ben, birkaç saatliğine ev işimi yapmayı erteledim.
I don't know why the meeting was postponed.
- Toplantının neden ertelendiğini bilmiyorum.
Procrastination is the thief of time.
- Erteleme zaman hırsızıdır.
The procrastination train has no brakes.
- Erteleme trenin frenleri yok.
The suspense is killing me.
- Erteleme beni öldürüyor.