dikiş

listen to the pronunciation of dikiş
Türkçe - İngilizce
stitch

She needed five stitches. - Beş dikişe ihtiyacı oldu.

The doctor gave her four stitches. - Doktor ona dört dikiş attı.

seam

My jeans ripped at the seams. - Kot pantolonumun dikişleri yırtıldı.

{i} stitching
needlework
surg. stitch, suture
suture
sewing, stitching; seam; suture
sewing

There is a sewing machine and an ironing board in the room where Tom used to sleep. - Tom'un eskiden uyuduğu odada bir dikiş makinesi ve bir ütü masası var.

I bought a new sewing machine. - Ben, yeni bir dikiş makinesi satın aldım.

a gulp
seal
rip

My jeans ripped at the seams. - Kot pantolonumun dikişleri yırtıldı.

{i} suturing
dikiş dikmek
sew

The lonely patient derives pleasure from sewing. - Yalnız hasta dikiş dikmekten zevk alıyor.

You are very good at sewing. - Dikiş dikmekte çok iyisin.

dik
perpendicular

Dancing is a perpendicular expression of a horizontal desire. - Dans, yatay arzunun dikey bir ifadesidir.

dik
upright

She stood bolt upright. - O civatayı dik durdurdu.

An empty bag can't stand upright. - Boş torba dik duramaz.

dik
steep

The climb will be steep and difficult. - Tırmanış dik ve zor olacak.

The path zigzagged up the steep slope. - Yol dik yamaca doğru zikzak çiziyordu.

dik
{s} vertical

The cliff is almost vertical. - Uçurum neredeyse diktir.

He drew some vertical lines on the paper. - Kağıt üzerinde bazı dikey çizgiler çizdi.

dikiş makinesi
sewing machine

We can't find a good sewing machine anywhere. - İyi bir dikiş makinesini her yerde bulamayız.

Tom bought a sewing machine for Mary. - Tom Mary'ye bir dikiş makinesi satın aldı.

dikiş yapmak
stitch
dikiş (tıp)
suture
dikiş ipi
sewing thread
dikiş ipliği
(Tekstil) sewing thread

Konfeksiyon dikiş iplikleri genel isimi multi veya mono flament.

dikiş işi
sewing work
dikiş tutturamamak
lack in consistency
dikiş atmak
put stitches in
dikiş atmak
suture
dikiş atmak
stitch up
dikiş atmaya yarayan ip
suture
dikiş dikmek
to sew
dikiş gibi iz bırakmak
seam
dikiş ipliği
sewing yarn
dikiş iğnesi
sewing needle
dikiş kaldı almost: Yanmasına dikiş kaldı
It almost burned
dikiş kutusu
workbox
dikiş kutusu
sewing box
dikiş payı
1. seam allowance. 2. margin, extra amount for contingencies
dikiş tutturamamak
to be unable to settle down/keep up
dikiş tutturamamak
to be unable to hold a job
dikiş yeri
a) seam b) stitch scars
dikiş yeri
juncture
dikiş yeri
1. seam. 2. stitch scars
dikiş yeri
suture
dikiş yerine ait
sutural
dikmek (dikiş vb)
stitch
dik
erect

An immense monument was erected in honor of the eminent philosopher. - Büyük filozofun şerefine muazzam bir anıt dikildi.

This statue was erected ten years ago. - Bu anıt on yıl önce dikildi.

dik
(Biyokimya) longitudinal
dik
perpendicular to
dik
fixed

He fixed his eyes on me. - Gözlerini bana dikti.

Everyone's eyes were fixed upon her. - Herkesin gözleri ona dikildi.

dikiş iğnesi
needle
kesik dikiş
tack weld
zincir dikiş
(Tekstil) chainstitch
zincir dikiş
(Tekstil) one needle lock stitch
zincir dikiş
(Tekstil) chain stitch
dik
abrupt
dik
scarped
dik
{f} potting
dik
stick up
dik
{f} transplanted

Tom carefully transplanted the tiny tomato seedlings into his vegetable patch. - Tom sebze bahçesine minik domates fidelerini dikkatlice dikti.

Mother transplanted the flowers to the garden. - Annem çiçekleri bahçeye dikti.

dik
{f} pot

Tom gave Mary a potted plant. - Tom Mary'ye saksıya dikilmiş bir bitki verdi.

Tom made a list of potential problems that we should watch out for. - Tom dikkat etmemiz gereken potansiyel sorunların bir listesini yaptı.

dik
sew

There is a sewing machine and an ironing board in the room where Tom used to sleep. - Tom'un eskiden uyuduğu odada bir dikiş makinesi ve bir ütü masası var.

Mom was busy with her sewing. - Annem dikiş işleriyle meşguldü.

dik
{f} sewing

My mother gave me her sewing machine. - Annem bana dikiş makinesini verdi.

There is a sewing machine and an ironing board in the room where Tom used to sleep. - Tom'un eskiden uyuduğu odada bir dikiş makinesi ve bir ütü masası var.

dik
{f} stitching
dik
endwise
dik
{f} sewn

How beautiful my sewn drapes are. - Dikili perdelerim ne kadar güzel.

dik
{f} sewed

Mary sewed her own costume. - Mary kendi kostümünü dikti.

Her mother sewed a skirt for her. - Annesi ona bir etek dikti.

dik
transplant

Mother transplanted the flowers to the garden. - Annem çiçekleri bahçeye dikti.

Tom carefully transplanted the tiny tomato seedlings into his vegetable patch. - Tom sebze bahçesine minik domates fidelerini dikkatlice dikti.

dik
endways
dik
{f} transplanting
dik
{f} suture
dik
sew on

Do you have a needle to sew on these buttons? - Bu düğmeleri dikmek için bir iğnen var mı?

Can you sew on these buttons for me? - Sen bu düğmeleri benim için dikebilir misin?

dik
{f} stitch

I think Tom needs stitches. - Sanırım Tom'un dikişlere ihtiyacı var.

The doctor gave her four stitches. - Doktor ona dört dikiş attı.

dik
implant
dik
{f} suturing
dikiş dikmek
stitch
dikiş ipliği
suture
dikiş seti
sewing kit
dik
intent

She watched the birds intently and joyfully. - Kuşları dikkatle ve sevinçle izledi.

Everyone but Tom listened intently. - Tom'dan başka herkes dikkatle dinledi.

dik
{s} up
Dikiş seti
sewing set
dik
{s} arduous
dik
steeper

The higher we climbed, the steeper became the mountain. - Ne kadar yükseğe tırmanırsak dağlar o kadar dik olur.

dik
{f} plant

Planting forests is good for the environment. - Ormanların dikimi çevre için iyidir.

The gardener planted a rose tree in the middle of the garden. - Bahçıvan bahçenin ortasına bir gül ağacı dikti.

kesik dikiş kaynak
(İmalat) Tack weld
overlok dikiş
oversewing
seyrek dikiş
thin seams
aralıklı dikiş kaynağı
stitch welding
biçki dikiş yurdu
tailoring school
dik
precipitous
dik
sheer
dik
straight, upright, erect (in standing)
dik
(açı) right
dik
rapid
dik
(Geometri) right
dik
stiff

Tom's a stiff-necked old man. - Tom dik kafalı yaşlı bir adam.

dik
sharp, biting (remark)
dik
bluff
dik
upstanding
dik
straight

Sami looked Layla straight in the eye. - Sami, Leyla'ya dik dik baktı.

In hopes of attaining superhuman powers, Christopher Columbus once stared at the sun for five minutes straight. It didn't work. - İnsanüstü güçlere ulaşmak umuduyla, Kristof Kolomb bir zamanlar beş dakika güneşe doğruca dik dik baktı.İşe yaramadı.

dik
uprightly
dik
bold

This morning at the station, her attention was caught by a poster with bold letters. - Bu sabah istasyonda, kalın harfli bir afiş onun dikkatini çekti.

dik
perpendicular, vertical; straight, upright, erect; steep, rapid, precepitous; intent, fixed, penetrating; right
dik
fixed, penetrating, intent (look)
dik
(saç) rough
dik
jagged
dik
stand up
dik
square

If a triangle has two right angles, it's a square missing one side. - Bir üçgenin iki dik açısı varsa, o bir kenarı eksik bir karedir.

This box is square, not rectangular. - Bu kutu kare, dikdörtgen değil.

dik
horny
dik
darn
dik
standup
dik
plumb
dik
endlong
dik
darning
düz dikiş
plain sewing
ezme dikiş kaynağı
(Mekanik) mash seam weld
flat-fell dikiş yeri
(Tekstil) flat fell seam
gizli dikiş
blind stitch
ilik dikiş
(Tekstil) buttonhole stitch
ince dikiş iğnesi
sharps
iç dikiş
inseam
iğneardı dikiş
backstitch
iğneardı dikiş dikmek
backstitch
kısa dikiş iğnesi
blunts
normal dikiş
(Tekstil) constant feeding
overlok dikiş
overlock seam
punteriz dikiş yapma
(Tekstil) bartacking
self-bound dikiş
(Tekstil) self-bound seam
verev dikiş
(Tekstil) whipstitch
yivli dikiş
rib stitch
yuvarlak dikiş
(Tekstil) round stitching
zincir dikiş punto makinesi
(Tekstil) hand stitch machine
çapraz dikiş
cross-stitch, herringbone stitch
çapraz dikiş
herringbone
çift dikiş
arg,repeating (a year at school)
çift dikiş
1. double seam. 2. slang repeater (of a class). 3. slang repeating a class
çift dikiş yapmak
(öğrenci) to repeat a year
çifte dikiş
slang 1. repeater (of a class). 2. repeating a class
Türkçe - Türkçe
Dikilecek şey
Dikme işi
Giysi dikme işi, terzilik: "Başkalarının dikişi görünüşte bizimkinden ayırt edilmez gibidir."- R. N. Güntekin
Dikme biçimi
Giysi üzerinde gözle görülen dikilmiş iplik yolu
Dikilen yer
Dikme biçimi: "Aralarında görüşmeye başlar başlamaz da hemen kumaş, terzi, dikiş, moda kelimeleri geçerdi."- A. Ş. Hisar
Dikilecek şey: "Yanında demir bir bahçe iskemlesi, üstünde bir dikiş."- M. Ş. Esendal
Giysi dikme işi, terzilik
Dikme işi: "Dikişe, oyaya başladı, hanım hanımcık yaşıyordu, memnundu."- R. H. Karay
dikiş iğnesi
Dikiş dikmek için özel olarak yapılmış iğne
dikiş makinesi
Dikiş dikme işlerinde kullanılan, kol veya elektrik gücüyle çalıştırılan alet
dikiş okuması
Çingene kavgalarının en uzun ve en ağza alınmaz tekerlemesi
dikiş payı
Kumaş biçerken kumaşın kenarından dikiş yerine kadar bırakılan bölüm
Dikiş dikmek
(Osmanlı Dönemi) HAYT
Dikiş iğnesi
hıyat
DÎK
(Osmanlı Dönemi) Darlık, sıkıntı. Gam. Kalbe sıkıntı veren
DİK
(Osmanlı Dönemi) Horoz
biçki dikiş kursu
Terzilik mesleğini öğretmek amacıyla verilen kurs
biçki dikiş yurdu
Halka açık terzilik mesleğini öğretme ve uygulama yeri
dik
Sert, kalın, tok
dik
Yatay bir düzleme göre yer çekimi doğrultusunda bulunan, eğik olmayan
dik
Birbirine dikey olan doğrulardan oluşmuş
dik
Ters, aksi
dik
Horoz
dik
Yatay bir düzleme göre yer çekimi doğrultusunda bulunan, eğik olmayan: "Sağlam yapılı, dik duruşlu bir gençti o yıllarda."- N. Cumalı
dik
Sert
dik
Yatık durmayan, sert
dik
Eğimi dike yakın olan: "Dik bir dereye indiler."- Ö. Seyfettin
dik
Buğday tanesine keşkekliğe çeviren su değirmeni
dik
Derin duvar
dik
Sert (bakış)
dik
Kaba, yersiz (davranış): "Kaba denilecek kadar ani ve dik bir davranışla halasını bıraktı ve kalktı."- H. E. Adıvar
dik
Sert, kalın, tok (ses): "Sesi dik ve küstahtı, söylediklerini aşağı salonda bekleşen komşular işittiler."- A. İlhan
dik
Ters, aksi (söz)
dik
Kaba, yersiz
dik
Eğimi dike yakın olan
tel dikiş
Telle yapılan dikiş
çift dikiş
Birbirlerinden geçen iki sıra düz dikiş
çift dikiş
Bir sınıfta iki yıl üst üste okuma, çifte dikiş
çifte dikiş
Çift dikiş
dikiş