When was the last time you went on a date?
- En son ne zaman biriyle çıktın?
I once dated a girl just like Mary.
- Bir zamanlar tam Mary gibi bir kızla çıkıyordum.
Some read books just to pass time.
- Bazıları yalnızca zaman geçsin diye kitap okurlar.
Imagine that you had a time machine.
- Bir zaman makinen olduğunu hayal et.
To be always honest is not easy.
- Her zaman dürüst olmak kolay değildir.
I always get up at six.
- Her zaman altıda kalkarım.
When will you return?
- Ne zaman geri döneceksin?
When do you usually go to bed?
- Genellikle ne zaman yatarsın?
In a time-bound society time is seen as linear- in other words as a straight line extending from the past, through the present, to the future.
- Zamana bağlı bir toplumda zaman lineer olarak görülür-yani geçmişten şimdiki zamana ve geleceğe doğru uzanan düz bir çizgi olarak.
There is no heaven or hell. We can only live in the present.
- Cennet ya da cehennem yoktur. Biz sadece şimdiki zamanda yaşayabiliriz.
Tom says that he always feels tense when Mary is in the room.
- Mary odada iken, Tom her zaman gergin hissettiğini söylüyor.
It is even becoming accepted even in exam-English that that called simple future tense does not exist.
- Basit gelecek zaman denilen şey İngilizce sınavında kabul edilse bile, o mevcut değildir.
I'll talk to him at the earliest possible moment.
- Mümkün olan en kısa zamanda onunla konuşacağım.
Tom showed up at just the right moment.
- Tom tam doğru zamanda geldi.
When I was a child, I spent many hours reading alone in my room.
- Çocukken odamda yalnız başına kitap okuyarak çok fazla zaman geçirdim.
George was describing a 30 pound bass he'd caught recently after fighting it for three hours.
- George, son zamanlarda üç saatlik mücadeleden sonra yakaladığı 30 paundluk bir levreği tanımlıyordu.
I want to ask them when their wedding day is.
- Ben onlara düğün günlerinin ne zaman olduğunu sormak istiyorum.
Every time I hear that song, I think of my high school days.
- O şarkıyı duyduğum her zaman,lise günlerimi düşünürüm.
I often study while listening to music.
- Müzik dinlediğim zaman sık sık çalışırım.
He kept on working all the while.
- O,her zaman çalışmaya devam etti.
When does the rainy season in Japan begin?
- Japonya'da yağmur sezonu ne zaman başlar?
When does the rainy season in Japan begin?
- Japonya'da yağışlı sezon ne zaman başlar?
We'll do it when we have time.
- Zamanımız olduğunda onu yapacağız.
When do you usually go to bed?
- Genellikle ne zaman yatarsın?
I make it a rule to read the newspaper every day lest I should fall behind the times.
- Zamanın gerisinde kalmayayım diye her gün gazete okumayı bir alışkanlık haline getirdim.
There are times when I find you really interesting.
- Seni gerçekten ilginç bulduğum zamanlar var.
Between space and time.
- Uzay ve zaman arasında.
You can move about in all directions of Space, but you cannot move about in Time.
- Neredeyse Uzayın tüm yönlerinde hareket edebilirsin ancak zaman içinde hareket edemezsin.
Ten years is a really long period of time.
- On yıl gerçekten uzun bir zaman aralığıdır.
Go easy on Bob. You know, he's been going though a rough period recently.
- Bob'ın üzerine fazla gitmeyin.Bilirsiniz, o, son zamanlarda zor bir sürece rağmen devam etmektedir.
There was a time when kings and queens reigned over the world.
- Kralların ve kraliçelerin dünyada hüküm sürdüğü bir zaman vardı.
Once upon a time there lived an emperor who was a great conqueror, and reigned over more countries than anyone in the world.
- Bir zamanlar büyük bir fatih olan bir imparator yaşardı ve dünyadaki herhangi birinden daha fazla ülkede hüküm sürdü.
Tom always makes it a rule never to ask a woman her age.
- Tom her zaman bir kadına yaşını asla sormamayı bir kural olarak benimser.
If it's not from Scotland and it hasn't been aged at least twelve years, then it isn't whisky.
- İskoçyalı ve en az on iki yıllık değilse, o zaman viski değildir.
He reads detective stories on occasion.
- O, zaman zaman dedektif hikayeleri okur.
Even now there are occasional aftershocks.
- Şimdi bile zaman zaman artçı şoklar var.
Drizzt, not wasting time, quickly arrived by his halfling friend's side!.
ara beni zaman zaman.
To gain time we took the plane.
- Zaman kazanmak için uçağa bindik.
I meet him from time to time.
- Ben zaman zaman onunla karşılaşırım.
I go to the library from time to time.
- Ben zaman zaman kütüphaneye giderim.
Tom and Mary have been dating on and off for a year.
- Tom ve Mary bir yıldır zaman zaman çıkıyorlardı.
It was raining on and off all night long.
- Bütün gece boyunca zaman zaman yağmur yağıyordu.
Tom hears from Mary every now and then.
- Tom zaman zaman Mary'den haber alır.
I meet him at school now and then.
- Zaman zaman okulda onunla karşılaşırım.