Tom yalnız başına yolculuk etmek istemiyor.
- Tom doesn't want to travel alone.
Böyle yüksek bir hızda yolculuk etmek olanaklı mı?
- Is it possible to travel at such a high speed?
Seninle seyahat etmek istiyorum.
- I want to travel with you.
Seyahat etmekten hoşlanır mısınız.
- Do you like to travel?
Dünya'yı gezmek istiyorum.
- I'd like to travel around the world.
Dünyayı gezmek istiyorum.
- I want to travel around the world.
Tom yalnız başına yolculuk etmek istemiyor.
- Tom doesn't want to travel alone.
Seninle yolculuk etmek istiyorum.
- I want to travel with you.
İki aylığına Avrupa'yı geziyor olacağım.
- I will be traveling in Europe for two months.
Gülliver'in Gezileri ünlü bir İngiliz yazar tarafından yazılmıştır.
- Gulliver's Travels was written by a famous English writer.
Zamanda yolculuk mümkündür.
- Time travel is possible.
O yanında bir çalar saati almadan asla yolculuk yapmaz.
- He never travels without taking an alarm clock with him.
Ben aya seyahat etmek istiyorum.
- I want to travel to the moon.
Yurt dışına seyahat etmek ister misiniz?
- Would you like to travel abroad?
Bu yaz Avrupa'ya bisiklet ile seyahat edeceğim.
- I'll travel across Europe by bicycle this summer.
Seyahat çekiyle ödeyebilir miyim?
- May I pay with a travelers' check?
Üniversiteye yavaş yavaş ilerleme katettim.
- I worked my way through college.
Korkarım onu bu şekilde yaparak ilerleme kaydedemeyeceğiz.
- I'm afraid we'll get nowhere doing it this way.
Işık sesten daha hızlı hareket eder.
- Light travels faster than sound.
Işık saniyede 186.000 millik bir hızla hareket eder.
- Light travels at a velocity of 186,000 miles per second.
Yurt dışına seyahat etmek benim en sevdiğim şeylerden biridir.
- Traveling abroad is one of my favorite things.
Seninle seyahat etmek istiyorum.
- I want to travel with you.
Tom, Avrupa'da dolaşmak istedi.
- Tom wanted to travel around Europe.
Tom, Avrupa'da dolaşmak istiyor.
- Tom wants to travel around Europe.
Yurt dışına seyahat etmek ister misiniz?
- Would you like to travel abroad?
Zamanda geçmişe seyahat etmenin imkansız olduğu düşünülüyor.
- It is considered impossible to travel back to the past.
Onun seyahate gitmek için yeterli parası yok.
- He doesn't have enough money to go travelling.
Evinizden 10 km uzaktaki bir mağazaya gitmek istiyorsanız ve saatte 50 km hızla sürüyorsanız oraya varmak 12 dakikanızı alır.
- If you want to travel to a store located 10 km from your house, and you drive at 50 km/h, it would take you 12 minutes to get there.
İşleri bizim usulümüzle yapmak zorunda kalacaksın.
- You'll have to do things our way.
Biz onu usulüne göre yapıyoruz.
- We're doing it the right way.
Yeni davranış kurallarını ihlâl etmekten yakalanan gençler seyahat özgürlüğü haklarını kaybedecekler, ve bu hakkı geri almak için parasız toplum işini tamamlamak zorunda kalacaklar.
- Youths who are caught violating the new rules on behaviour will lose their right to free travel, and will have to complete unpaid community work to earn it back.
Bir yıl izin almak ve dünyayı dolaşmak istiyorum.
- I want to take a year off and travel around the world.
Üç gündür yolculuk yapmaktayız.
- We've been traveling for three days.
Tom dünyayı görmek için yurtdışına seyahat ediyor.
- Tom travels abroad to see the world.
Dan Linda'yı görmek için Londra'ya seyahat etti.
- Dan traveled to London to see Linda.
O zamandan beri büyük mesafe kaydettik.
- We've come a long way since then.
İstasyon az bir mesafede.
- The station is a little way off.
Bereket versin ki, yolda fırtınayla karşılaşmadılar.
- Fortunately they had no storms on the way.
Twitter'ın sloganı Dünyanızda nelerin yeni olduğunu keşfetmenin en iyi yolu.'dur.
- The motto of Twitter is The best way to discover what's new in your world.
Yöntem biri, bir ikiyi, iki üçü, ve üç sayısız şeyleri üretir.
- The Way produces one, one produces two, two produces three, and three produces the myriad things.
Sorunu yapma yöntemini bildiğim tek yolla ele aldım.
- I handled the problem the only way I knew how.
O çok uzakta yaşıyor.
- He lives a long way away.
Tom buradan uzakta yaşamaktadır.
- Tom lives a long way from here.
Elbiselerimi değiştirirken diğer tarafa bakar mısın?
- Would you mind looking the other way while I change my clothes?
Bizim tarafa yolun düşerse, bize uğramayı unutma.
- Be sure to drop in on us if you come our way.
Tom Mary'nin davranış şeklini onaylamıyor.
- Tom doesn't approve of the way Mary's been behaving.
Onun insanlara sıcak davranışı onu oldukça popüler yapmıştı.
- His warm way with people had made him hugely popular.
Bir dil öğrenmenin geleneksel yolu olsa olsa birinin görev duygusunu tatmin edebilir ama o bir sevinç kaynağı olarak hizmet edemez. Ayrıca muhtemelen başarılı olmayacaktır.
- The traditional way of learning a language may satisfy at most one's sense of duty, but it can hardly serve as a source of joy. Nor will it likely be successful.
Bir kişinin bir şeye bakış şekli onun durumuna bağlıdır.
- A person's way of looking at something depends on his situation.
Yağmur yağdıktan sonra havanın çok taze ve temiz olması durumunu seviyorum.
- I love the way the air is so fresh and clean after it rains.
Kız kardeşim ve ben her bakımdan farklıyız.
- My sister and I are different in every way.
Sizin fikirleriniz bir bakıma doğru.
- Your opinions are right in a way.
on a time as they together way'd, / He made him open chalenge .
travel to Spain.
I like to travel.
I’m off on my travels around France again.
I’ve travelled the world.
My drill press has a travel of only 1.5 inches.
... it is always mistakenly being sold as the poor man's on set to air travel ...
... certainly never ceases to surprise the travel and beyond ...