Try to see things as they really are.
- Olayları gerçekten oldukları gibi görmeye çalış.
We must not get angry at things: they don't care at all.
- Biz olaylara kızmamalıyız: onlar hiç umursamıyor.
The increase in incidents of terrorism is really unnerving.
- Terör olaylarındaki artış gerçekten de sinir bozucu.
We had no unexpected incidents during our trip.
- Gezimiz sırasında beklenmedik olaylarımız olmadı.
Tom loves sports events.
- Tom spor olaylarını sever.
What were yesterday's chief events?
- Dünün önemli olayları neydi?
Many Eastern religions teach that there is a unity behind the diversity of phenomena.
- Birçok Doğu dinleri olayların çeşitliliği arkasında bir birlik olduğunu öğretir.
Mathematics is the foundation of all exact knowledge of natural phenomena.
- Matematik doğal olaylar hakkındaki bütün bilginin temelidir.
The event is still fresh in our memory.
- Olay anımızda hâlâ tazedir.
You don't have to be very old to remember that event.
- O olayı hatırlaman için çok yaşlı olmana gerek yok.
The Japanese Dentists Association affair is an incident concerning secret donations from the Japanese Dentists Association to Diet members belonging to the LDP.
- Japon Diş Hekimleri Birliği sorunu Japon Diş Hekimleri Birliğinden LDP ye ait olan Diyet üyelerine yapılan gizli bağışlarla ilgili bir olaydır.
The incident took place at midnight.
- Olay gece yarısı gerçekleşti.
She is wrong in nine cases out of ten.
- O, on olayın dokuzunda hatalıdır.
We had to call in social services. This was obviously a case of child neglect.
- Sosyal hizmetleri aramak zorunda kaldık. Bu apaçık bir çocuk ihmali olayıydı.
Tom believes in paranormal phenomena.
- Tom normal ötesi olaylara inanıyor.
The scientist explained the strange phenomena in the light of recent scientific knowledge.
- Bilimci son bilimsel bilgiler ışığında garip olayları açıkladı.
It was an embarrassing episode.
- Utanç verici bir olaydı.
Given the circumstances, it was inevitable that such an incident should take place.
- Şartlar göz önüne alındığında, böyle bir olayın gerçekleşmesi kaçınılmazdı.
Wait until all the facts in the case are known.
- Olay hakkındaki tüm gerçekler bilinene kadar bekleyin.
A fact-finding committee was set up to determine the cause of the incident.
- Olayın nedenini belirlemek için bir gerçeği bulma komitesi kuruldu.
You don't need to worry about that happening.
- O olay hakkında endişelenmenize gerek yok.
The story was full of marvelous happenings.
- Hikaye hayret verici olaylarla doluydu.
This experience has changed me.
- Bu olay beni değiştirdi.
This is Mary's first experience of a death in the family.
- Bu, Mary'nin ailedeki ilk ölüm olayıdır.
The teacher tried to interest the students in current events.
- Öğretmen güncel olaylara öğrencilerin dikkatini çekmeye çalıştı.
We see things differently, according to whether we are rich or poor.
- Biz zengin ya da fakir olup olmadığımıza göre, olayları farklı görürüz.
Try to see things as they really are.
- Olayları gerçekten oldukları gibi görmeye çalış.
The people crowded round the injured man, but they made way for the doctor when he reached the scene of the accident.
- İnsanlar yaralı adamın etrafına toplandılar fakat doktor olay yerine yaklaştığında ona yol verdiler.
The police took some pictures of the scene of the accident.
- Polisler olay yerinin birkaç fotografını çekti.
What's the big occasion today?
- Bugünkü büyük olay nedir?
Needless to say, theft was a rare occurrence.
- Söylemeye gerek yok, hırsızlık nadir bir olaydı.
That occurrence is inevitable.
- O olay kaçınılmazdır.
A rainbow is a natural phenomenon.
- Bir gök kuşağı doğal bir olaydır.
Lightning is an electrical phenomenon.
- Şimşek, elektriksel bir olaydır.
There was no evidence against him found at the scene.
- Olay yerinde bulunduğuna dair ona karşı herhangi bir kanıt yoktu.
The scene of the car accident was a horrifying sight.
- Araba kazası olay yeri korkunç bir manzaraydı.
He expressed regret over the affair.
- Olaydan duyduğu üzüntüyü ifade etti.
He denied having been involved in the affair.
- O, olaya karıştığını inkar etti.