meydan

listen to the pronunciation of meydan
Türkisch - Englisch
(Havacılık) aerodrome
opportunity
occasion
yard
open
(Kimya) area
concourse
Sufism the universe
square

They're building a new square. - Yeni bir meydan inşa ediyorlar.

We went for a walk in the square. - Meydanda bir yürüyüşe çıktık.

piazza

Saint Peter's square, or the Piazza San Pietro, is located in front of St. Peter's Basilica in the Vatican. - Aziz Petrus meydanı, ya da Piazza San Pietro, Vatikan'daki Aziz Petrus Bazilikasının önünde yer almaktadır.

arena
esplanade
square, circus; arena, ring, ground; field; opportunity, occasion, possibility
open space
section of a Bektashi or Mevlevi lodge in which the dervishes perform the religious ceremonies
agora
maidan
arena; ring
common
(a) wide, flat, open, outside area; open space; (public) square
opportunity, occasion; possibility
place

This is the place where the incident took place. - Burası olayın meydana geldiği yer.

When did the accident take place? - Kaza ne zaman meydana geldi?

clearing
room

Everyone in the room was stunned by what happened. - Odadaki herkes ne meydana geldiğiyle ilgili sersemledi.

circus
range
plaza

The well is in the middle of this plaza. - Kuyu, bu meydanın ortasındadır.

aerodromes
defied

They defied the laws of the king. - Onlar kralın yasalarına meydan okudular.

theater
meydan okumak
(Hukuk) challenge

I enjoyed the challenge. - Meydan okumaktan zevk aldım.

I'm up for the challenge. - Meydan okumak için hazırım.

meydan okuma
challenge

It's gonna be a challenge. - Bu bir meydan okuma olacak.

That would be a challenge. - Bu bir meydan okuma olur.

meydan okumak
defy
meydan okuma
confrontation

Confrontations are part of Fadil's everyday life. - Meydan okumalar Fadıl'ın gündelik hayatının bir parçasıdır.

meydan vermek
cause
meydan almak
increase
meydan boş
the coast is clear
meydan farı
(Askeri) aerodrome beacon
meydan kavgası
dogfight
meydan kavgası
melee
meydan kavgası
free-for all
meydan kontrol kulesi
(Askeri,Havacılık) aerodrome control tower
meydan muharebesi
battle
meydan okuma
tarting
meydan okuma
defying
meydan okuma
challenging

Tom just kept challenging me. - Tom bana meydan okumaya devam etti.

I love challenging myself. - Ben kendime meydan okumayı severim.

meydan okumak
(deyim) fly in the face of
meydan okumak
(Konuşma Dili) fling down a challenge
meydan okunmuş
challenged
meydan okuyan
challenged
meydan okuyan
challenging
meydan okuyarak
challenging
meydan okuyarak
in defiance of
meydan okuyuş
challenge
meydan savaşı
battle
meydan tarama radarı
(Askeri) airport surveillance radar
meydan trafiği
(Havacılık) aerodrome traffic
meydan vermek
give an opportunity
meydan vermek
allow (something to happen)
meydan vermemek
avert
meydan vermemek
preclude
meydan vermemek
avoid
meydan vermemek
not to allow
meydan vermemek
prevent
meydan okumak
brave
meydan vermeyecek şekilde
not to give chance - "Don't give them a chance to run away!"not to allow (something to happen) - "We ought not to allow that building to be torn down."no room for any flexibility
meydan almak
to spread, increase, advance
meydan aramak
to look for an opportunity
meydan aramak
look for an opportunity
meydan aydınlatması
(Askeri) aerodrome lighting
meydan bulamamak
not to find a chance (to do something)
meydan bulmak
to find an opportunity
meydan bırakmak
1. to give (someone) a chance (to do something): Konuşmama meydan bırakmadı. He didn't give me a chance to speak. 2. to allow (something to happen): O toplantının yapılmasına meydan bırakmayacağız. We won't let that meeting take place
meydan civarında uçuş
(Askeri) local flight
meydan dayağı
public beating
meydan dayağı a
public beating (given as an official punishment)
meydan dayağı çekmek
to give (an offender) a beating
meydan durumu
(Askeri) aerodrome conditions
meydan dışına iniş
(Havacılık) outside landing
meydan dışına iniş
(Havacılık) off-field landing
meydan farı
boundary light
meydan hava tahmini
(Askeri) aerodrome forecast
meydan irtifaı
(Askeri) aerodrome elevation
meydan kavgası
free fight
meydan kavgası
free for all
meydan kontrol
(Havacılık) tower control
meydan kontrol derecesi
(Havacılık) aerodrome control rating
meydan kontrol hizmeti
(Havacılık) aerodrome control service
meydan kontrol pilotu
(Askeri) aerodrome control pilot
meydan kontrol servisi
(Havacılık) aerodrome control service
meydan kontrol ünitesi
(Havacılık) aerodrome control unit
meydan kontrolörü
(Askeri,Havacılık) aerodrome controller
meydan kontrolü
(Havacılık) aerodrome control
meydan korkusu
agoraphobia
meydan krokisi
(Askeri) aerodrome chart
meydan muharebesi
pitched battle
meydan okuma
bravado
meydan okuma
defiance

His brazen act of defiance almost cost him his life. - Onun yüzsüzce meydan okuma hareketi neredeyse hayatına mal oluyordu.

meydan okuma
challenge, defying
meydan okumak
to challenge, to defy
meydan okumak
to challenge, defy
meydan okumak
stump
meydan okumak
tempt
meydan okumak
beard
meydan okumak
outface
meydan okumak
dare
meydan okumaya karşılık vermek
pick up the glove
meydan okumaya karşılık vermek
take up the glove
meydan okumayı kabul etmek
(deyim) take up the gauntlet
meydan okunabilir
challengeable
meydan okurcasına dikilmek
(Dilbilim) glower at
meydan okuyan
defier
meydan okuyan bir şekilde
uncompliantly
meydan okuyucu
challenger

In two moves, Kasparov will check the challenger. - İki hamlede, Kasparov meydan okuyucu kontrol edecektir.

meydan rakımı
(Havacılık) aerodrome elevation
meydan referans noktası
(Havacılık) aerodrome reference point
meydan savaşı
pitched battle
meydan savaşı/muharebesi
mil . major battle, decisive battle
meydan taksi pisti
(Havacılık) aerodrome taxi circuit
meydan tanıtma işareti
(Havacılık) aerodrome identification sign
meydan tesisleri planı
(Askeri) aerodrome layout
meydan trafik bölgesi
(Havacılık) aerodrome traffic zone
meydan trafik paterni
(Havacılık) aerodrome traffic circuit
meydan trafik paterni usulleri
(Askeri) aerodrome circling procedure
meydan trafik çevirimi
(Havacılık) aerodrome traffic circuit
meydan turu
(Havacılık) circle to runway
meydan veren
facient
meydan vermek
allow of
meydan vermek
admit of
meydan vermek
a) to give an opportunity b) to allow (sth) happen
meydan vermek
let
meydan vermek
1. to give (someone) a chance (to do something): Onların kaçmasına meydan verme! Don't give them a chance to run away! 2. to allow (something to happen): O binanın yıktırılmasına meydan vermemeliyiz. We ought not to allow that building to be torn down
meydan vermek
admit
meydan vermemek
to prevent, not to allow, to avert, to clamp down on sth
meydan yaklaşma farı
(Havacılık) aerodrome proximity light
meydan ışıklandırması
(Havacılık) aerodrome floodlight
meydan ışıkları
(Askeri) aerodrome lighting
meydan okuma
dare
Meydan okumak
(deyim) throw down the gauntlet
meydan okuma
challenge of
meydan okuma
the challenge
meydan okuma
show of defiance
meydan okumak
challange
blöfe meydan okumak
call smb.'s bluff
helikopter çatı meydan
(Havacılık) roof aerodrome
hodri meydan
Let me see if you can!
hodri meydan
{k} Come and try!/I dare you!
hodri meydan demek
to call one's bluff
kuşkuya meydan vermek
admit of doubt
meydan okumak
have a chip an one's shoulder
meydan okumak
fling down the glove
meydan okumak
throw down the glove
meydan okumak
fling down the gauntlet
meydan okumak
throw down the gage to smb
sakıncalı bir duruma meydan vermek
(Hukuk) to cause a disadvantage
yolların kesiştiği meydan
circus
yıllara meydan okumak
wear one's years well
Türkisch - Türkisch
(Osmanlı Dönemi) Etrafı çevrilmiş, üstü açık geniş yer
(Osmanlı Dönemi) Geniş yer
(Osmanlı Dönemi) Arsa
Ayin yapılan yer
Alan, saha
Saz şairlerinin karşılıklı saz çalıp söyleştikleri alan
Bulunulan yer ve çevresi, ortalık: "Kileri kilitlemezdi, paraları meydanda dururdu."- Ö. Seyfettin
Yarışma, eğlence veya karşılaşma yeri
Bulunulan yer ve çevresi, ortalık
Yarışma, eğlence veya karşılaşma yeri: "Şehir kapılarının önündeki meydanlarda davul zurna çalınıyor, cirit, bar oynanıyordu."- A. H. Tanpınar
Adana'nın Aladağ ilçesinde yayla
Mevlevi tekkelerinde ayin yapılan yer
Alan, saha: "Yüz binlerce asker sokakları, meydanları, kırları dolduruyordu."- Ö. Seyfettin
Fırsat, imkân veya vakit
MEYDAN DAYAĞI
(Osmanlı Dönemi) Eskiden askeri mekteblerle kışlalarda tatbik edilen cezalardan biridir. Meydanda tatbik edildiği için bu adı almıştır. Arkadaşını yaralamak, hoca ve zâbitine hakarette bulunmak gibi büyük kabahatlerden dolayı verilen bu dayak cezası, saf saf dizilen bütün talebelerin; asker ise kışladaki askerlerin huzurunda atılırdı. Cezaya çarpılacak talebe yahut asker, meydana getirilerek cezayı icab ettiren kabahatle meydan dayağının tatbiki için verilen karar okunduktan sonra serilen bir battaniye üzerine yüzükoyun ya
meydan dayağı
Ceza olarak açıkta ve kalabalık içinde suçlulara atılan dayak
meydan korkusu
Alan korkusu
meydan muharebesi
Meydan savaşı
meydan saati
Halkın yararlanabilmesi için alanlara konulan büyük saat
meydan savaşı
Bir savaşta, kesin sonuç almak için düşmana karşı bütün güçlerle yüklenilen ölüm kalım savaşı, meydan muharebesi
meydan sazı
On iki teli olan, sesinin yüksekliği sebebiyle açık yerlerde çalınmaya uygun, halk ozanlarının kullandığı en büyük saz, divan sazı
HODRİ MEYDAN
(Osmanlı Dönemi) Kendine güvenen meydana çıksın! mânâsında meydan okuma, kafa tutma
Meydan okuma
(Osmanlı Dönemi) TAHADDİ
meydan
Favoriten