Definition von küçük im Türkisch Englisch wörterbuch
- little
My little brother is watching television.
- Küçük erkek kardeşim televizyon izliyor.
I've brought you a little something.
- Sana küçük bir şey getirdim.
- (Hukuk) small
Holland is a small country.
- Hollanda küçük bir ülkedir.
My room is very small.
- Benim odam çok küçük.
- slight
The slightest mistake may lead to a fatal disaster.
- En küçük hata ölümcül bir felakete götürebilir.
I get depressed by the slightest things.
- En küçük şeylerden depresyona girerim.
- kid
That kid is a little demon.
- Bu çocuk küçük bir şeytan.
My kid brother is twelve.
- Benim küçük erkek kardeşim on iki yaşında.
- mini
My DVD collection is absolutely miniscule.
- Benim DVD koleksiyonum kesinlikle küçük.
- child
The profane language used on network television makes many parents with young children not want to subscribe to cable.
- Ağ televizyonda kullanılan saygısız dil küçük çocuklu ebeveynlerin kabloluya abone olmayı istememelerine sebep oluyor.
Small children are afraid of being left alone in the dark.
- Küçük çocuklar karanlıkta yalnız bırakılmaktan korkuyorlar.
- baby
The little baby was born yesterday.
- Küçük bebek dün doğdu.
This little baby tore up a 10 dollar bill.
- Bu küçük bebek on dolarlık bir banknot yırttı.
- young
He is five years younger than me.
- O, benden beş yaş küçük.
My younger brother is watching TV.
- Küçük erkek kardeşim TV izliyor.
- peanut
The boy gathered a handful of peanuts and put them in a small box.
- Oğlan bir avuç yer fıstığı topladı ve onları küçük bir kutuya koydu.
- (Matematik) immeasurably small
- tiny
He came from a tiny mountain town.
- Küçük bir dağ kasabasından geldi.
She got me a tiny toy.
- O, bana küçük bir oyuncak aldı.
- undersize
- menial
- (Tıp) minimus
- boxy
- (Tıp) mini-
- piccolo
- wee
My youngest sister has piano lessons twice weekly.
- Küçük kız kardeşimin haftada iki kez piyano dersleri var.
My dear little cat disappeared a week ago.
- Sevgili küçük kedim bir hafta önce kayboldu.
- dinkey
- lil (little)
- weenie
- small-time
- frugal
- piffling
- weensy
- exiguous
- incidental
- miniature, small-scale
- paltry
- minor
It is important that a lawyer should leave no stone unturned even on minor points and harp on the same subject to achieve a break through in an impasse.
- Bir avukatın zor bir durumda küçük konularda bile her taşın altına bakması ve aynı konuda sonuca ulaşmak için ısrarla belirtmesi önemlidir.
We should spend our time creating content for our website rather than wasting time worrying about minor cosmetic details.
- Küçük kozmetik detaylar hakkında endişelenerek zaman kaybetmektense web sitemiz için içerik yaratarak zamanımızı harcamalıyız.
- infra
- petty, minor, low-ranking
- younger
He is five years younger than me.
- O, benden beş yaş küçük.
Sam is two years younger than Tom.
- Sam Tom'dan iki yaş küçük.
- minuscule
- nano
An ångström is smaller than a nanometer.
- Bir angstrom, nanometreden daha küçüktür.
- undersized
- not healthy
- petty, small, small-minded
- little; small; young, little; petty, insignificant, piddling; child, kid
- little, small
- piddling
- remote
The scene was a tiny mountain village in a remote section of West Virginia.
- Manzara Batı Virginia'nın uzak bir kesimindeki küçük bir dağ köyüydü.
- infant
Mary has three infants.
- Mary'nin üç tane küçük çocuğu var.
The archaeologists discovered over a hundred graves, a few of which belonged to infants.
- Arkeologlar yüzün üzerinde mezar keşfetti, onlardan birkaçı küçük çocuklara aitti.
- bantam
- petite, dainty. K
- micro
- trifling
- fiddling
- junior
He is haughty to his juniors.
- Yaşça kendinden küçük olanlara tepeden bakar.
She is five years junior to me.
- O benden beş yıl daha küçük.
- niggardly
- poky
- inconsiderable
- snug
- one-horse
Tom grew up in a one-horse town.
- Tom küçük ve sakin bir kasabada büyüdü.
Tom grew up in a one-horse town and was overwhelmed when he moved to the big smoke.
- Küçük ve köhne bir kasabada yetişen Tom, büyük şehre yerleştiğinde sudan çıkmış balığa dönmüştü.
- petite
- trivial
- tiddly
- young, little
- petty
The god of the Old Testament is a blood-thirsty tyrant — petty and vengeful.
- Eski Ahit tanrısı kana susamış, küçük ve intikamcı bir zorbadır.
I was involved in a petty argument.
- Ben küçük bir tartışmaya karıştım.
- insignificant
- skimpy
- scrubby
- dinky
- petit
- puisne
- compact
I'd like to rent a compact car.
- Küçük bir araba kiralamak istiyorum.
I want a compact car with an air conditioner.
- Ben klimalı küçük bir araba istiyorum.
- diminutive
- small for
- thumbnails
- smaller
The earth is smaller than the sun.
- Dünya güneşten daha küçüktür.
Don't you have anything smaller than that?
- Ondan daha küçük herhangi bir şeyin yok mu?
- küçük düşürmek
- humiliate
We don't want to humiliate them.
- Biz onları küçük düşürmek istemiyoruz.
I just want to humiliate her.
- Ben sadece onu küçük düşürmek istiyorum.
- küçük çocuk
- kid
- küçük resim fırçası
- pencil
- küçük düşürmek
- disparage
- küçük düşme
- humiliation
- küçük düşürücü
- humiliating
You can't imagine how humiliating this is.
- Bunun ne kadar küçük düşürücü olduğunu hayal bile edemezsin.
The war ended with a humiliating defeat for Britain.
- Savaş İngiltere için küçük düşürücü bir yenilgi ile sona erdi.
- küçük şişe
- vial
- küçük ay
- February
- küçük adam
- pipsqueak
- küçük adam
- peanut
- küçük ama mükemmel
- bijou
- küçük düşürücü
- insulting
Slanderous, defamatory, obscene, indecent, lewd, pornographic, violent, abusive, insulting, threatening and harassing comments are not tolerated.
- İftira niteliğinde, küçük düşürücü, müstehcen, uygunsuz, iffetsiz, pornografik, şiddet, suistimal, hakaret, tehdit ve taciz yorumlarına katlanılmaz.
- küçük düşürücü eleştirme
- diatribe
- küçük görmek
- belittle
- küçük halı
- rug
- küçük kimse
- junior
- küçük körfez
- creek
- küçük oda
- closet
- küçük ve güzel
- bijou
- küçük at
- pony
Tom wanted me to buy him a pony.
- Tom ona küçük at almamı istedi.
- küçük ada
- cay
- küçük adam
- small man
- küçük aile
- small family
- küçük azı
- (Anatomi) premolar
- küçük azıdişine ait
- premolar
- küçük düşürücü kimse
- detractor
- küçük filo
- escadrille
- küçük göl
- pond
- küçük görmek
- scorn
- küçük görmek
- vilipend
- küçük görmek
- patronise
- küçük görmek
- disdain
- küçük han
- (Turizm) hostelry
- küçük hap
- (Tıp) capsule
- küçük harf
- lower-case letter
- küçük iş
- (Bilgisayar) small business
- küçük koy
- hamlet
- küçük köy
- dorp
- küçük oda
- cabinet
- küçük oda
- cubicle
- küçük ses
- (Muzik) mic volüm
- küçük suç
- (Kanun) petty offence
- küçük sözlük
- (Bilgisayar) glossary list
- küçük sözlük
- glossary
- küçük taş
- pebbles
- küçük ton
- short ton
- küçük ünlü uyumu
- (Dilbilim) labial harmony
- küçük orospu
- slut
- küçük olanı
- lesser
- Küçük Kıyamet
- (Tarih) The 1509 Constantinople earthquake: an earthquake that occurred in the Sea of Marmara on September 10, 1509 at about 10 p.m
- Küçük Kıyamet
- (Tarih) Lesser Judgement Day
- küçük abdest
- small bowel
- küçük adımlı kimse
- one small step
- küçük ayı
- little bear
- küçük bakır tencere
- small copper pot
- küçük boylu
- small stature
- küçük ev
- maisonette
- küçük görmek
- underrate
- küçük kahpe
- little bitch
- küçük kanal
- small channels
- küçük kokulu kavun
- small muskmelon
- küçük limon
- small lemon
- küçük masa
- small table
- küçük sinek
- little fly
- küçük tane
- small grains
- küçük tekke
- small lodges
- küçük tüfek
- young guns
- küçük ve sevimli (çocuk, kadın)
- small and cute (children, women)
- küçük yaşta izci çocuk
- Boy Scout at a young age
- küçük çalı kuşu
- small Kinglet
- küçük çaplı
- minor
- Küçük İşletmelere Yönelik Avrupa Sözleşmesi
- (Hukuk) European Charter for Small Enterprises
- küçük Cezayir menekşesi
- (Tabiat Doğa) (bitki, Fam: zakkumgiller,meferrülkelbiye) lesser periwinkle, common periwinkle, myrtle
- küçük altı düz kayık
- dory
- küçük araba
- pony
- küçük at
- palfrey
- küçük balıkçı gemisi
- fishing smack
- küçük batağan
- (Tabiat Doğa) (kuş, Fam: batağangiller) [syn.: küçük batağan, yumurta piçi, bahri] little grebe
- küçük bitki
- plantlet
- küçük bot
- (Askeri) scull
- küçük boy
- small size
- küçük burjuva
- petty bourgois
- küçük deve
- vicugna
- küçük dilini yutmak
- gulp
- küçük dünyayı temsil eden insanlar
- microcosm
- küçük dürbün
- spyglass
- küçük düşmüş
- debased
- küçük düşürmek
- give affront to
- küçük eksen
- minor axis
- küçük ev
- little house
- küçük ev
- small apartment
- küçük fan
- small fan
- küçük gelmek
- outgrow
- küçük geviş getiren bir hayvan
- (hindistan) chevrotain
- küçük görerek tıslamak
- hiss
- küçük görmek
- to regard (someone, something) as inferior, not to think much of
- küçük hançer
- stylet
- küçük işlem ofisi
- (Askeri) small end office
- küçük kalkan
- targe
- küçük karanfil çiçeği
- (Tabiat Doğa) (bitki, Fam: sevgiçiçeğigiller) wild mignonette
- küçük karga
- daw
- küçük kayık
- cockle
- küçük kirazkuşu
- (Tabiat Doğa) (kuş, Fam: yelvegiller) little bunting
- küçük küçük kesmek
- shred
- küçük küçük yemek
- pick
- küçük kırbaç
- quirt
- küçük martı
- (Tabiat Doğa) (kuş, Fam: martılar,martıgiller) little gull
- küçük mutfak
- kitchenette
- küçük puntolu büyük harfler
- small capitals
- küçük sandalye
- faldstool
- küçük sıvacıkuşu
- (Tabiat Doğa) (kuş, Fam: sıvacıkuşugiller) [syn.: küçük sıvacıkuşu, Anadolu sıvacıkuşu] Krüper's nuthatch
- küçük sığır
- runt
- küçük tasarruf bonosu
- baby bond
- küçük tekerlek
- caster
- küçük top
- falconet
- küçük ve önemsiz şey
- pinhead
- küçük yazılar
- small print
- küçük yuvarlak ekmek
- cob
- küçük çiftlik sahibi
- small holder
- küçük çizme
- bootee
- küçük ölçekle planını çizmek
- protract
- küçük şalgam
- rape
- küçük şey
- the little
- küçük şey
- little thing
- küçük, hafif gps almacı
- (Askeri) small, lightweight ground receiver (GPS)
- küçük düşürmek
- (deyim) fuck around
- küçük görmek
- {f} patronize
- küçük çocuk
- {i} tot
- küçük düşürmek
- score somebody off
- küçük düşürmek
- take somebody down a peg
- küçük düşürmek
- (deyim) fuck about
- küçük düşürücü
- derogatory
- küçük düşürücü
- abject
- küçük ekmek
- roll
- küçük görme
- belittling
- küçük kız
- little girl
- küçük dil
- epiglottis
- küçük düşmek
- feel small
- küçük düşürerek
- disparagingly
- küçük düşürmek
- disgrace
- küçük düşürmek
- degrade
- küçük düşürmek
- demean
I didn't mean to demean you.
- Seni küçük düşürmek istemedim.
- küçük düşürmek
- abase
- küçük düşürücü
- pejorative
- küçük düşürücü
- depreciatory
- küçük düşürücü
- {i} mortifying
- küçük ekmek
- scone
- küçük görme
- disdain
- küçük görmek
- take a dim view of
- küçük harf
- lower case