The conference will take place in Tokyo.
 - Konferans Tokyo'da gerçekleşecek.
The next meeting will take place in a few days.
 - Sonraki toplantı birkaç gün içinde gerçekleşecek.
Can computers actually translate literary works?
 - Bilgisayarlar gerçekten edebi eserleri çevirebilir mi?
Tom found that he actually liked working for Mary.
 - Tom Mary için çalışmayı gerçekten sevdiğini anladı.
She's really smart, isn't she?
 - O gerçekten zeki, değil mi?
Understanding you is really very hard.
 - Seni anlamak gerçekten çok zor.
Scientific truth is a creation of the human mind.
 - Bilimsel gerçek insan aklının bir yaratılışıdır.
At last, the truth became known to us.
 - Sonunda gerçek bizim tarafımızdan öğrenildi.
Tom was genuinely surprised.
 - Tom gerçekten şaşırmıştı.
Tom seemed genuinely surprised when I told him that Mary had left town.
 - Mary'nin kasabayı terk ettiğini ona söylediğimde, Tom gerçekten şaşırmış görünüyordu.
I doubt the authenticity of the document.
 - Belgenin gerçekliğinden şüpheliyim.
His story sounds true.
 - Onun hikayesi gerçek görünüyor.
This is true of you, too.
 - Bu da seninle ilgili gerçek.
Have you ever tried using a virtual reality headset?
 - Sanal gerçeklik kulaklığı kullanmayı hiç denedin mi?
Have you ever tried virtual reality?
 - Sanal gerçekliği hiç denedin mi?
As a consequence of its fun factor, Tatoeba contains random bits of factual information.
 - Eğlenceli faktörün bir sonucu olarak, Tatoeba rastgele gerçek bilgi bitleri içeriyor.
The factual world is often weirder than the fictional world.
 - Gerçek dünya genellikle kurgusal dünyadan daha tuhaftır.
The facts did not become public for many years.
 - Gerçekler uzun yıllar boyunca açıklanmadı.
Let's not exaggerate the facts.
 - Gerçekleri abartmayalım.
Using cash makes you think money is truly substantial.
 - Nakit kullanmak sana paranın gerçekten önemli olduğunu düşündürür.
I really can't talk right now.
 - Gerçekten şu anda konuşamam.
These items must be returned to their rightful owner.
 - Bu eşyalar gerçek sahibine iade edilmelidir.
He is very clever indeed.
 - O gerçekten çok zeki.
Every sentence that starts with I'm not racist, but is likely to be very racist indeed.
 - Ben ırkçı değilim, ama ile başlayan her cümlenin gerçekten çok ırkçı olması muhtemeldir.
That was really effective.
 - O gerçekten etkiliydi.
Preventive measures are much more effective than the actual treatment.
 - Önleyici tedbirler gerçek tedaviden çok daha etkilidir.
What he says is gospel.
 - Onun söylediği şey gerçek.
Even though the media reports that she is a potential presidential candidate, does anyone really think that she is a potential president?
 - Medya onun potansiyel bir başkan adayı olduğunu bildirmesine rağmen, herhangi biri gerçekten onun potansiyel bir başkan olduğunu düşünüyor mu?
Tom believes the philosophy of Ayn Rand is truly objective.
 - Tom, Ayn Rand felsefesinin gerçekten tarafsız olduğuna inanmaktadır.
Esperanto is a truly regular and easy language.
 - Esperanto gerçekten düzenli ve kolay bir dildir.
The facts weren't properly understood.
 - Gerçekler tam olarak anlaşılmadı.
A proper gentleman brings his lady red roses.
 - Gerçek bir beyefendi kadınına kırmızı güller getirir.
I felt really positive.
 - Gerçekten olumlu hissettim.
No one knows the real reason why we love dogs.
 - Hiç kimse bizim köpekleri niçin sevdiğimizin gerçek nedenini bilmiyor.
You should face the reality.
 - Gerçekle yüzleşmelisin.
I hid the true amount I spent from him.
 - Harcadığım gerçek miktarı ondan sakladım.
Wonder is the true character of the philosopher.
 - Filozofun gerçek karakteri meraktır.
I know exactly what you mean. Parents can be really annoying.
 - Ne demek istediğini tam olarak biliyorum. Anne ve babalar gerçekten sinir bozucu olabiliyorlar.
The portrait looks exactly like the real thing.
 - Portre tam olarak gerçek şey gibi görünüyor.
At that time, I thought that I was going to die for real.
 - O zaman, gerçekten öleceğimi sandım.
Is this all for real?
 - Bunun hepsi gerçek mi?
Because it is politics that has caused this war, making the war our everyday reality.
 - Savaşı gündelik gerçeklik yaparak, bu savaşa sebep olan politik görüştür.
Parents look to the new generation as a generation that is far from reality and busy running after unrealistic dreams.
 - Ebeveynler yeni nesile gerçeklikten uzak ve gerçekçi olmayan hayallerin peşinde koşturan bir nesil olarak olarak bakıyor.
These items must be returned to their rightful owner.
 - Bu eşyalar gerçek sahibine iade edilmelidir.
You will answer truthfully, won't you?
 - Gerçekten cevap vereceksin, değil mi?
To be truthful, this matter doesn't concern her at all.
 - Gerçekçi olmak gerekirse, bu konu onu hiç ilgilendirmez.
He explains the literal meaning of the sentence.
 - O, cümlenin gerçek anlamını açıklıyor.
I am literally crying right now.
 - Ben şimdi gerçekten ağlıyorum.
I sincerely, truly believe that.
 - İçtenlikle, gerçekten ona inanıyorum.
Tom seemed really sincere.
 - Tom gerçekten samimi görünüyordu.