acıma

listen to the pronunciation of acıma
Türkisch - Englisch
compassion

Tom's lack of compassion surprised Mary. - Tom'un acımasız olması Mary'yi şaşırttı.

pity

Tom's face was full of pity. - Tom'un yüzü acıma doluydu.

I could only feel pity for what they were enduring. - Katlandıkları şey için sadece acıma hissedebilirim.

pity, compassion
commiseration
ache, aching, painfulness
sympathy
ruth

Dan was a ruthless killer. - Dan acımasız bir katildi.

Tom is ruthless, isn't he? - Tom acımasız, değil mi?

pathos
pity, mercy, compassion, clemency " merhamet; commiseration
{i} feeling
charity
smart
suffering
clemency
mercy

You just have to have mercy on my poor wife. - Sadece zavallı karıma acımalısın.

aching
acımak
hurt
acımak
ache
acı
{s} bitter

I can't stand arugula or any bitter greens. - Roka ve diğer acı şeylere katlanamam.

The discussions were long and sometimes bitter. - Tartışmalar uzun ve bazen acıydı.

acımak
have mercy
acı
{s} hot

I want to eat something that's not hot and spicy. - Acı ve baharatlı olmayan bir şey yemek istiyorum.

Tom put too much hot sauce on his pizza. - Tom pizzasına çok fazla acı sos koydu.

acı
{i} pain

His face is distorted by pain. - Onun yüzü acıdan şekil değiştirmişti.

Do you feel any pain in your stomach? - Karnında herhangi bir acı hissediyor musun?

acı
{i} ache

He used to suffer from stomach aches. - O, mide ağrılarından dolayı acı çekerdi.

acıma duygusu
pain sensation
acı
{i} hurt

The soap hurt my eyes. - Sabun gözlerimi acıttı.

One of my teeth hurts. - Benim dişlerimden biri acıyor.

acı
sting

A bee sting can be very painful. - Arı sokması çok acı verici olabilir.

A bee sting is a painful thing. - Arı sokması, acı bir şeydir.

acı
distress

That is a distressing story. - Bu acıklı bir hikaye.

acı
{s} sad

Listening to sad music makes me happy. - Acılı şarkıları dinlemek beni mutlu eder.

A sadist likes inflicting pain; a masochist, receiving it. - Bir sadist acı vermekten; bir mazoşist onu almaktan hoşlanır.

acı
sorrow

All sorrows should be tolerable, even if they are great. - Büyük olsalar bile, bütün acılar dayanılabilir olmalı.

No words can express her deep sorrow. - Kelimeler acısını ifade etmede yetersiz kalır.

acı
incisive
acı
acrimonious
acımak
pity
acımak
relent
acı
peppery
acımak
smart
acı
severe

Tom was in severe pain. - Tom şiddetli acı içindeydi.

He used to suffer from severe nasal congestion. - O şiddetli burun tıkanıklığından dolayı acı çekti.

acı
harsh

Fadil wanted to save the delicate Layla from a harsh world. - Fadıl, zarif Leyla'yı acımasız bir dünyadan kurtarmak istedi.

Teenagers must adapt to today's harsh realities. - Gençler bugünün acımasız gerçeklerine uymalılar.

acı
grief

You cannot put time limits on grief. - Acılar ha demeyle dinmez.

Everybody deals with grief differently. - Herkes acıyla farklı şekilde baş eder.

acı
suffering

He is suffering from a headache. - O, baş ağrısından acı çekiyor.

To some life is pleasure, to others suffering. - Bazılarına göre hayat zevktir, diğerlerine göre acı çekmektir.

acı
sardonic
acı
{i} worry

Don't worry, cutting your hair doesn't hurt. - Merak etmeyin, saçınızı kesmek acı vermez.

acı
{s} acrid
acı
sorry

I'm sorry for all the pain I caused you. - Sana verdiğim tüm acı için üzgünüm.

I'm very sorry for the pain I caused. - Neden olduğum acı için çok üzgünüm.

acı
{s} lamentable
acımak
be sorry for
acımak
feel sorry for
acı
sorrowful
acı
severest
acı
sharp

He felt a sharp pain. - O, keskin bir acı hissetti.

She felt a sharp pain in the chest. - Göğsünde keskin bir acı hissetti.

acı
bite

When I bite down, this tooth hurts. - Ben ısırdığımda, bu diş acıyor.

The tetanus shot hurt more than the dog bite. - Tetanoz aşısı köpek ısırmasından daha çok acıttı.

acı
gripes
acı
mercy

There is no mercy here, Pinocchio. I have spared you. Harlequin must burn in your place. I am hungry and my dinner must be cooked. - Burada merhamet yok, Pinokyo. Senin canını bağışlıyorum. Harlequin senin yerine yanmalı. Ben acıktım ve akşam yemeğim pişirilmeli.

You just have to have mercy on my poor wife. - Sadece zavallı karıma acımalısın.

acı
inflict

A sadist likes inflicting pain; a masochist, receiving it. - Bir sadist acı vermekten; bir mazoşist onu almaktan hoşlanır.

acı
cruel

It was an extremely cruel war. - Bu son derece acımasız bir savaştı.

I never thought he was capable of doing something so cruel. - Onun o kadar acımasız bir şey yapma yeteneğine sahip olduğunu hiç düşünmemiştim.

acı
agony

He lay in agony until the doctor arrived. - Doktor gelinceye kadar acı içinde yattı.

The soldier lay in agony on the bed. - Asker yatakta acı içinde uzanıyordu.

acı
severly
acı
tart
acı
rank
acı
bitting
acımak
take a pity on
acımak
clemency
acımak
pity somebody
acımak
feel sorry for somebody
kendi kendine acıma
self-pity
kendine acıma
self-pity
acı
brackish
acı
trenchant
acı
poignancy
acı
heartbreak
acı
cutting

Never rub your eyes after cutting a hot pepper. - Bir acı biber kestikten sonra asla gözlerini ovma.

Don't worry, cutting your hair doesn't hurt. - Merak etmeyin, saçınızı kesmek acı vermez.

acı
nippy
acı
acid
acı
gnawing
acı
agitation
acı
heartache
acı
anguish

Sami's family waited in anguish. - Sami'nin ailesi acı içinde bekliyordu.

He hid his anguish with a smile. - O bir tebessümle acısını sakladı.

acı
piercing
acı
feel for

I really feel for you. - Gerçekten sana acıyorum.

acı
poignant
acı
commiserate with
acı
astringent
acı
deplore
acımak
take pity on
acımak
have pity on
acımak
bleed
acımak
feel sorry
acımak
sting
acımak
have a pity on
acımak
feel for
Acı
bittering
acı
grievous
acı
very warm; bitter
acı
a pain
acı
suffer of
acı
the sting
acı
splitting
acı
bitterness, sharpness
acı
grief, sorrow (at someone's death): Allah bu acıyı unutturmasın! May God spare you more grief!
acı
scathing

The army were scathingly beaten. - Ordu acımasızca yenildi.

acı
pang

Tom felt the pangs of hunger. - Tom açlığın acısını hissetti.

acı
misery

Her misery was only for show. - Onun acısı yalnızca gösteriş içindi.

Misery and sorrow accompany war. - Acı ve üzüntü savaşa eşlik eder.

acı
pain; ache
acı
pain, ache
acı
mental pain, anguish, suffering, sorrow
acı
affliction
acı
shrill
acı
biting; painful
acı
tragic

It was a tragic accident. - Bu acıklı bir kazaydı.

acı
(biber) hot; (kahve, bira vb.) bitter; (yağ) rancid; (koku/tat) acrid, sharp, biting, pungent; (söz) hurtful, cutting, tart, harsh, caustic, pungent, biting; (bağırış) sharp, shrill, piercing;(üzücü) grievous, poignant, tragic, pitiful; pain, ache, pang
acı
acerb
acı
{s} vitriolic
acı
twinge
acı
{s} pungent
acı
vitriol
acı
{s} keen
acı
nipping
acı
{s} biting
acı
wry
acı
{s} painful

I have a facial boil. There's a painful lump at the back of one nostril. - Bir yüz çıbanım var.Bir burun deliğinin arkasında acılı bir yumru var.

She was painfully skinny. - O, acı verecek şekilde zayıftı.

acı
smart
acımak
(for butter, oil) to become bitter, turn rancid
acımak
to pity, feel compassion for
acımak
rue
acımak
sympathize
acımak
to hurt, to smart, to sting, to ache; to be/feel sorry for sb, to have/take pity on sb; to relent, to show mercy
acımak
pity smb
acımak
feel for smb
acımak
ache; feel sorry for
acımak
have compassion
acımak
to hurt, give pain, feel sore, ache
acımak
to be unable to give up (something); to feel sorrow for (the loss or waste of something), regret
acımak
commiserate
acımak
feel pity for
acımak
{f} deplore
acımak
urticate
acımak
{f} bite
kendine acıma
self pity
kendine fazla acıma
self pity
Englisch - Englisch

Definition von acıma im Englisch Englisch wörterbuch

ACI
adjacent channel interference
Türkisch - Türkisch
Acımak işi
Başka bir kimsenin veya canlının mutsuzluğuna karşı duyulan üzüntü, merhamet: "Sizin zerre kadar acımanız yok mu?"- H. R. Gürpınar
Başka bir kimsenin veya canlının mutsuzluğuna karşı duyulan üzüntü, merhamet
acı
Bazı maddelerin dilde bıraktığı yakıcı duyu, tatlı karşıtı
Acı
BiBERLi
Acı
çorak
Acı
(Osmanlı Dönemi) MÜRR
Acı
ıstırap
Acımak
merhamet etmek
acı
Tadı bu nitelikte olan
acı
Tat alma organında bazı maddelerin bıraktığı yakıcı duyu, tatlı karşıtı
acı
Bir etki sonucu vücutta duyulan ağrı, sancı: "Belli bir yerinde kırık çıkık acısı yoktu."- M. Yesarî
acı
Koyu (renk): "Sıcak iklimlerde bu mevsim, tek renktedir, sadece acı yeşildir."- R. H. Karay
acı
Ölüm, yangın, deprem gibi olayların yarattığı üzüntü, keder, elem
acı
Kırıcı, üzücü, incitici, dokunaklı, korkunç: "Acı söz insanı dininden çıkarır."- Atasözü. Ölüm, yangın, deprem gibi olayların yarattığı üzüntü, keder, elem: "İnsan, ölümün acısını en çok günün iki uzak saatinde hissetmektedir."- Y. Z. Ortaç
acı
Tadı bu nitelikte olan: "Acı kahvesini yudumluyordu."- T. Buğra
acı
Keskin, hoşa gitmeyen, şiddetli: "Acı poyraz kuvvetle esiyordu."- O. Kemal
acı
Dışarıdan gelen bir etki ile dış organlarda birdenbire oluşan ve o etkilerin kalkması ile duyulan rahatsızlık, ıstırap: "Omuzlarına kadar vücudun derisini haşlayan bayıltıcı yanma acısı ve dehşeti çok sürmedi."- P. Safa
acı
Koyu (renk)
acı
Dışarıdan gelen bir etki ile dış organlarda birdenbire oluşan ve o etkilerin kalkması ile duyulan rahatsızlık, ıstırap
acı
Ağrı, sancı
acı
Kırıcı, üzücü, incitici, dokunaklı, korkunç
acı
Keskin, hoşa gitmeyen, şiddetli
acımak
Başkasının uğradığı veya uğrayacağı kötü bir duruma üzülmek
acımak
Başkasının uğradığı veya uğrayacağı kötü bir duruma üzülmek: "Yarını ne olacak dünyamızın / Biz yaşımızı başımızı aldık / Allah çocuklarımıza acısın."- C. S. Tarancı
acımak
Acılı, ağrılı olmak: "Şaşkınlığından bir kestane yığınına çarptı, canı acıyordu."- S. F. Abasıyanık
acımak
Tadı acı duruma gelmek, acılaşmak
acımak
Başkasının acısına ortak olmak veya durumundan üzüntü duymak
acımak
Başkasının acısına ortak olmak veya durumundan üzüntü duymak: "Bu boş localar, boş sandalyeler karşısında yorulan sanatkârlara acıyordum."- M. Ş. Esendal
acımak
Acılı, ağrılı olmak
Englisch - Türkisch

Definition von acıma im Englisch Türkisch wörterbuch

ACI
(Askeri) çağrı engeli tahsisi (assign call inhibit)
acıma
Favoriten