Bitterness and revenge are not part of my character. Life's too short. One shouldn't spend time on bitterness and revenge.
- Acılık ve intikam benim karakterimin bir parçası değildir. Hayat çok kısa. Bir insanın acılık ve intikam üzerine zaman harcamaması gerekir.
Bitterness and revenge are not part of my character. Life's too short. One shouldn't spend time on bitterness and revenge.
- Acılık ve intikam benim karakterimin bir parçası değildir. Hayat çok kısa. Bir insanın acılık ve intikam üzerine zaman harcamaması gerekir.
The discussions were long and sometimes bitter.
- Tartışmalar uzun ve bazen acıydı.
This seasoning has a bitter taste.
- Bu baharatın acı bir tadı var.
I want to eat some Korean food that isn't hot and spicy.
- Biraz baharatsız ve acısız Kore yemeği yemek istiyorum.
Never rub your eyes after cutting a hot pepper.
- Bir acı biber kestikten sonra asla gözlerini ovma.
Do you feel any pain in your stomach?
- Karnında herhangi bir acı hissediyor musun?
I cannot bear this pain.
- Bu acıya dayanamıyorum.
He used to suffer from stomach aches.
- O, mide ağrılarından dolayı acı çekerdi.
My legs hurt because I walked a lot today.
- Bacaklarım acıyor çünkü bugün çok yürüdüm.
Ow! Yukiko! That hurts! Quit hitting me with your fists!
- Ooo! Yukiko! O acıtıyor! Bana yumruklarınla vurmaktan vazgeç!
A bee sting is a painful thing.
- Arı sokması, acı bir şeydir.
A bee sting can be very painful.
- Arı sokması çok acı verici olabilir.
That is a distressing story.
- Bu acıklı bir hikaye.
Listening to sad music makes me happy.
- Acılı şarkıları dinlemek beni mutlu eder.
We are faced with a very sad situation.
- Çok acıklı bir durumla karşı karşıyayız.
No words can express her deep sorrow.
- Kelimeler acısını ifade etmede yetersiz kalır.
His heart is filled with sorrow.
- Onun kalbi acıyla doludur.
Tom was in severe pain.
- Tom şiddetli acı içindeydi.
He used to suffer from severe nasal congestion.
- O şiddetli burun tıkanıklığından dolayı acı çekti.
Teenagers must adapt to today's harsh realities.
- Gençler bugünün acımasız gerçeklerine uymalılar.
I think Tom is harsh.
- Tom'un acımasız olduğunu düşünüyorum.
You cannot put time limits on grief.
- Acılar ha demeyle dinmez.
Grief is one of the worst sufferings.
- Keder en kötü acılardan biridir.
Why is life so full of suffering?
- Hayat niçin o kadar acı dolu?
He is suffering from an aggravated disease.
- O, ağır bir hastalıktan acı çekiyor.
Don't worry, cutting your hair doesn't hurt.
- Merak etmeyin, saçınızı kesmek acı vermez.
Tom said he felt sorry for Mary.
- Tom Mary'ye acıdığını söyledi.
I'm very sorry for the pain I caused.
- Neden olduğum acı için çok üzgünüm.
He felt a sharp pain.
- O, keskin bir acı hissetti.
She felt a sharp pain in the chest.
- Göğsünde keskin bir acı hissetti.
The tetanus shot hurt more than the dog bite.
- Tetanoz aşısı köpek ısırmasından daha çok acıttı.
When I bite down, this tooth hurts.
- Ben ısırdığımda, bu diş acıyor.
You just have to have mercy on my poor wife.
- Sadece zavallı karıma acımalısın.
There is no mercy here, Pinocchio. I have spared you. Harlequin must burn in your place. I am hungry and my dinner must be cooked.
- Burada merhamet yok, Pinokyo. Senin canını bağışlıyorum. Harlequin senin yerine yanmalı. Ben acıktım ve akşam yemeğim pişirilmeli.
A sadist likes inflicting pain; a masochist, receiving it.
- Bir sadist acı vermekten; bir mazoşist onu almaktan hoşlanır.
It was an extremely cruel war.
- Bu son derece acımasız bir savaştı.
He was very hurt by her cruel words.
- Onun acımasız sözleriyle çok yaralandı.
The soldier lay in agony on the bed.
- Asker yatakta acı içinde uzanıyordu.
She screamed in agony.
- O, acı içinde çığlık attı.
Never rub your eyes after cutting a hot pepper.
- Bir acı biber kestikten sonra asla gözlerini ovma.
Don't worry, cutting your hair doesn't hurt.
- Merak etmeyin, saçınızı kesmek acı vermez.
He hid his anguish with a smile.
- O bir tebessümle acısını sakladı.
Sami's family waited in anguish.
- Sami'nin ailesi acı içinde bekliyordu.
I really feel for you.
- Gerçekten sana acıyorum.
The army were scathingly beaten.
- Ordu acımasızca yenildi.
Tom felt the pangs of hunger.
- Tom açlığın acısını hissetti.
Her misery was only for show.
- Onun acısı yalnızca gösteriş içindi.
Tom shot the injured horse to put it out of its misery.
- Tom acısına son vermek için yaralı atı vurdu.
It was a tragic accident.
- Bu acıklı bir kazaydı.
She was painfully skinny.
- O, acı verecek şekilde zayıftı.
I have a facial boil. There's a painful lump at the back of one nostril.
- Bir yüz çıbanım var.Bir burun deliğinin arkasında acılı bir yumru var.