All his teeth were sound.
- Onun bütün dişleri sağlamdı.
This is quite sound from a scientific aspect.
- Bu, bilimsel açıdan son derece sağlam.
We have no hard evidence against Tom.
- Tom'a karşı sağlam delilimiz yok.
I tried hard to make them stay home, but they refused to listen to me.
- Onların evde kalmasını sağlamak için çok uğraştım fakat onlar beni dinlemeyi reddettiler.
Tom has a cast iron stomach. He can eat just about anything.
- Tom'un sağlam bir midesi var. İstediği şeyi yiyebiliyor.
Secure the garage door.
- Garaj kapısını sağlama alın.
All you have to do to secure a seat is to wait in line.
- Bir koltuğu sağlama almak için yapman gereken bütün şey sırada beklemektir.
Cardboard is stronger than paper.
- Karton, kağıttan daha sağlamdır.
The barn was small, but it was strong.
- Ahır küçüktü ama sağlamdı.
I'll do everything within my power to make sure your children are safe.
- Senin çocuklarının güvende olmalarını sağlamak için gücüm dahilinde her şeyi yapacağım.
You should put safety before everything else.
- Her şeyden önce güvenliği sağlamalısın.
Don't worry. I'm sure there's a good reason why Tom isn't here yet.
- Endişelenme. Eminim, Tom'un henüz burada olmamasının sağlam bir nedeni var.
I'm just making sure.
- Ben sadece sağlama bağlıyorum.
Tom makes a good living.
- Tom iyi bir yaşam sağlamaktadır.
He's good at fund raising.
- O, fon sağlamada iyidir.
Grant refused to give them a firm promise.
- Grant onlara sağlam bir söz vermeyi reddetti.
Her belief in God is very firm.
- Onun Allah'a inancı çok sağlam.
Tom's doctor gave him a clean bill of health.
- Tom'un doktoru ona sağlam raporu verdi.
Tom's fears were well founded.
- Tom'un korkuları sağlam temelliydi.