I think that will go smoothly.
- Bunun düzgünce gideceğini düşünüyorum.
Mary smoothed her hair.
- Mary saçını düzeltti.
I'm just a plain office worker.
- Ben sadece düz bir ofis çalışanıyım.
Ms. Yamada translated the fascinating fairy tale into plain Japanese.
- Bayan Yamada büyüleyici Japon masalını düz Japoncaya çevirdi.
Also Felicja has blonde straight hair.
- Ayrıca Felicja'nın da sarı düz saçları var.
Lidia has blonde straight hair.
- Lidia'nın sarı düz saçları var.
She got a flat tire on her way home.
- O eve giderken düz bir lastik aldı.
The earth is round, not flat.
- Dünya yuvarlaktır, düz değil.
Tom has been calling me regularly every evening.
- Tom her akşam düzenli olarak beni arıyor.
I corrected even the smallest details.
- Ben en küçük ayrıntıları bile düzelttim.
Mary used a flat iron to straighten her hair.
- Mary saçlarını düzleştirmek için bir ütü kullandı.
Sixty percent of Japanese adult males drink alcoholic beverages on a regular basis.
- Yetişkin Japon erkeklerinin yüzde altmışı düzenli olarak alkollü içecekler içerler.
This year too there are many regular concerts for amateur musicians being held.
- Bu yıl da, amatör müzisyenler için düzenlenen çok sayıda düzenli konserler var.
Rightists often dislike regulatory legislation.
- Sağcılar çoğunlukla düzenleyici mevzuatı sevmezler.
Go along this street and turn right at the bank.
- Bu sokaktan düz git ve bankadan sağa dön.
Her acting is on the level of a professional.
- Onun oyunculuğu profesyonel düzeydedir.
Have you checked the oil level recently?
- Son zamanlarda yağ düzeyini kontrol ettin mi?
Go straight on, and you will find the store.
- Düz gidin ve mağazayı bulacaksınız.
She lives on another plane of existence.
- O, başka bir varlık düzleminde yaşıyor.
Geometry is based on points, lines and planes.
- Geometri noktalar, çizgiler ve düzlemlere dayalıdır.
The toilet doesn't flush properly.
- Tuvaletin sifonu düzgün çalışmıyor.
Form a straight line!
- Düz bir sıra oluşturun.
Where are the plates arranged?
- Plakalar nerede düzenlenmiş?
He set the table with cups, saucers, plates and chargers.
- O, masayı fincanlarla, çay bardağı tabaklarıyla, tabaklarla ve büyük düz tabaklarla donattı.
Mary used a flat iron to straighten her hair.
- Mary saçlarını düzleştirmek için bir ütü kullandı.