Çıplak ayakla sıcak kumda yürüyemeyiz.
- We cannot walk on the hot sand with bare feet.
Bir adam çıplak elleri ile kazı yaparken görüldü.
- One man was seen digging with his bare hands.
Zar zor gözlerimi açık tutabiliyorum.
- I can barely keep my eyes open.
Tom asla yalın ayak yürümez.
- Tom never walks barefoot.
Tom yalınayak yürümeye alışkın değildir.
- Tom isn't accustomed to walking barefooted.
Süpermarketteki raflar neredeyse bomboştu.
- The shelves in the supermarket were almost bare.
Bir kase meyvenin dışında mutfak masası bomboştu.
- The kitchen table was bare except for a bowl of fruit.
Tom testi sadece zar zor geçti.
- Tom just barely passed the test.
Dün sadece ellerimle büyük bir balık yakaladım.
- I caught a big fish yesterday with my bare hands.
Raflar oldukça boştu.
- The shelves were pretty bare.
Taşındığımızda daire tamamen boştu.
- The apartment was completely bare when we moved in.
O kadar ürkmüştü ki yalınayak dışarı koştu.
- He was so startled that he ran outside barefoot.
Tom yalınayak gitmeye karar verdi.
- Tom decided to go barefoot.
Çok geçmeden ağaçlar yapraksız olacak.
- It won't be long before the trees are bare.
Ağaçlar zaten yapraksız.
- The trees are already bare.
This porno's bare whack, bruv.
And so I put thee on my shoulder and bare thee back, and here thou art in David's room, and shalt find board and bed with me as long as thou hast mind to.
The trees were left bare after the swarm of locusts devoured all the leaves.
It's bare money to get in the club each time, man.