Does detachment from the world really prevent suffering?
- Dünyadan ayrılma acı çekmeyi gerçekten engelliyor mu?
I was about to leave my house when she rang me up.
- O beni aradığında evden ayrılmak üzereydim.
What time does the next train leave?
- Sonraki tren ne zaman ayrılacak?
They walked along the road together until they reached the village, but then their paths diverged.
- köye ulaşıncaya dek beraber yuruduler fakat sonra yolları ayrıldı
After school, their lives diverged.
- Okuldan sonra onların yaşamları ayrıldı.
We'll soon be leaving.
- Yakında ayrılıyor olacağız.
They lost no time in leaving their home.
- Evlerinden ayrılırlarken zaman kaybetmediler.
The next train for the airport will depart from platform two.
- Havaalanı için bir sonraki tren 2. platformdan ayrılacak.
Do you know why he put off his departure?
- Ayrılışını niçin ertelediğini biliyor musun?
Tom postponed his departure for three days.
- Tom ayrılışını üç gün erteledi.
I heard Tom split up with Mary.
- Tom'un Mary'den ayrıldığını duydum.
Tom heard that Mary and John had split up.
- Tom, Mary ve John'un ayrıldığını duydu.
Did you hear about Tom and Mary splitting up?
- Tom ve Mary'nin ayrılmaları hakkında bir şey duydun mu?
Tom and Mary are splitting up.
- Tom ve Mary ayrılıyorlar.
He always leaves home at seven.
- O, her zaman saat yedide evden ayrılır.
The bus leaves in five minutes.
- Otobüs, beş dakika içinde ayrılacak.
When do you usually get off work?
- Genellikle işten ne zaman ayrılırsın?
What time do you get off?
- Ne zaman ayrılıyorsun?
She departed very soon.
- O çok yakında ayrıldı.
Tom departed last Monday.
- Tom geçen pazartesi günü ayrıldı.
Allocate a room for research purposes.
- Araştırma amaçları için bir oda ayırın.
We must be able to differentiate between objects and situations.
- Nesneler ve durumlar arasında ayırım yapabilmeliyiz.
You can't separate language from culture.
- Dili kültürden ayıramazsınız.
It is no use trying to separate the sheep from the goats while in a state of madness.
- Çok sinirliyken iyiyle kötüyü ayırmaya çalışmanın bir faydası yoktur.
I'm not disconnecting their printers.
- Onların yazıcılarını ayırmıyorum.
After ten years as business partners, they decided to part ways.
- İş ortakları olarak on yıl sonra, yollarını ayırmaya karar verdiler.
The seats were reserved for the party.
- Parti için sandalyeler ayırtıldı.
I didn't detach them.
- Ben onları ayırmadım.
The seats were reserved for the party.
- Parti için sandalyeler ayırtıldı.
We ought to have phoned ahead and reserved a table.
- Telefon edip bir masa ayırtmalıydık.
Would you mind sparing me thirty minutes of the day?
- Bana günün otuz dakikasını ayırır mısın?
I removed her number after severing our friendship.
- Dostluğumuzu kestikten sonra onun numarasını ayırdım.
I'm not disconnecting their printers.
- Onların yazıcılarını ayırmıyorum.
Dan disconnected Linda from her respirator.
- Dan, Linda'yı solunum cihazından ayırdı.
It's faster to reserve a taxi.
- Bir taksi ayırtmak daha hızlıdır.
I'd like to reserve a seat on this train.
- Bu trende yer ayırtmak istiyorum.
Subtle differences in tone discriminate the original from the copy.
- Tondaki ince farklar orijinali fotokopiden ayırt eder.
Is there any room to spare in your car?
- Arabanızda ayıracak yer var mı?
Since there wasn't much time to spare, she took a taxi.
- Ayıracak çok zamanı olmadığı için, taksiye bindi.
Why is politics separating us, when we ourselves know who is good and who isn't?
- Kimin iyi olduğunu ve kimin olmadığını biz kendimiz bildiğimizde politika neden bizi ayırıyor?
English is one language separating two nations.
- İngilizce iki ulusu ayıran bir dildir.
The mother separated the fighting children.
- Anne dövüşen çocukları ayırdı.
Tom is sad, as in German sentences he is often separated from Mary by a comma.
- Tom. Almanca cümlelerde Mary'yi sık sık bir virgülle ayırdığı için üzgün.
Dan disconnected Linda from her respirator.
- Dan, Linda'yı solunum cihazından ayırdı.
Let's decide what needs to be decided, then let's split into two teams, OK?
- Neye karar verilmesi gerektiğine karar verelim, sonra iki takıma ayıralım.
They earmarked enough money for research work.
- Araştırma çalışması için yeterli para ayırdılar.
We dissected a frog to examine its internal organs.
- Bir kurbağayı, iç organlarını incelemek için kesip parçalara ayırdık.
The original and the copy are easily distinguished.
- Orijinal ve kopya kolayca ayırt edilirler.
These machines are distinguished by particularly high-quality workmanship.
- Bu makineler, özellikle yüksek kaliteli işçilik ile ayırt edilir.