Sami showed up with increasing frequency.
 - Sami artan sıklıkta ortaya çıktı.
Ken spends an increasing amount of time at work.
 - Ken iş yerinde artan miktarda zaman harcıyor.
I left the rest to him and went out.
 - Artanını ona bıraktım ve dışarı çıktım.
Tom ate half the peach and handed me the rest.
 - Tom yarım şeftali yedi ve artanını bana uzattı.
Incremental improvement is fine as long as the increments are large enough to see.
 - Artan iyileşme, artış görülecek kadar geniş olduğu sürece iyidir.
I left the rest to him and went out.
 - Artanını ona bıraktım ve dışarı çıktım.
Tom ate half the peach and handed me the rest.
 - Tom yarım şeftali yedi ve artanını bana uzattı.
Take the leftover food home with you.
 - Artan yiyeceği seninle eve götür.
Dan ate the leftovers.
 - Dan artan yemekleri yedi.
Incremental improvement is fine as long as the increments are large enough to see.
 - Artan iyileşme, artış görülecek kadar geniş olduğu sürece iyidir.
Layla's increasingly odd behavior worried her parents a lot.
 - Leyla'nın giderek artan orandaki garip davranışları onun anne ve babasını çok endişelendiriyordu.
They have a growing population; therefore they need more and more food.
 - Onlar artan bir nüfusa sahip, bu yüzden çok daha fazla yiyeceğe ihtiyaçları var.
I increasingly need your help.
 - Artan bir şekilde yardımına ihtiyacım var.
The auction ends Monday.
 - Açık artırma pazartesi sona eriyor.
The small car boom is ending.
 - Küçük araba artışı sona eriyor.
The Great Depression triggered a great surge in crime.
 - Büyük Buhran, suçta büyük bir artışa neden oldu.
Food prices have surged.
 - Gıda fiyatları arttı.
The company's profits soared.
 - Şirketin kazancı arttı.
Travel agencies' profits soared.
 - Seyahat acentalarının gelirleri arttı.
Recently, the increasing diversity of computer use has extended far beyond the realms of the office.
 - Son zamanlarda, bilgisayar kullanımında artan çeşitlilik, ofis alanlarının çok ötesine uzandı.
It is a term used to describe the warming of the earth due to increasing amounts of carbon dioxide in the atmosphere.
 - O, atmosferdeki karbon dioksit miktarlarının artmasından dolayı Dünyanın ısınmasını tanımlamak için kullanılan bir terimdir.
A physician was immediately sent for; but on the first moment of beholding the corpse, he declared that Elvira's recovery was beyond the power of art.
There is a debate as to whether graffiti is art or vandalism.
Okulda güzel sanatlar okuyor.
 - She is studying fine art at school.
Sanat herkes tarafından sevilir.
 - Art is loved by everybody.
Din çok bireyseldir. Neredeyse herkesin gerçekten kendi dini vardır. Dindeki bütünlük bir kurnazlıktır.
 - Religion is very personal. Practically everyone has really his own religion. Collectivity in religion is an artifice.
Cornelius Gurlitt Naziler tarafından çalınan 1400 sanat eserini dairesinde saklamıştı.
 - Cornelius Gurlitt had hidden 1400 works of art stolen by the Nazis in his apartment.
Onun bahçesi bir sanat eseridir.
 - His garden is a work of art.
O, resim ve heykel eğitimi için sanat okuluna gitti.
 - He went to art school to study painting and sculpture.
Sekiz yaşındayken bir resim okuluna kaydoldum.
 - I enrolled in an art school when I was eight.
Okulda güzel sanatlar okuyor.
 - She is studying fine art at school.
Sanatçı olmak için bir güzel sanatlar okulunda okumak zorunda değilsiniz.
 - You don't have to study at a school of fine arts to become an artist.
Leonardo da Vinci tarafından yapılmış yaklaşık 900 eskiz kalmıştır.
 - There remain approximately 900 art sketches by Leonardo da Vinci.
Tom Mary'e, eski bir gazete makalesi gösterdi.
 - Tom showed Mary an old newspaper article.
Sihirbazlık, batıl itikadı paraya çevirme sanatıdır.
 - Magic is the art of changing superstition into money.
O öyle büyük bir sanatçı ki hepimiz ona hayranız.
 - He is such a great artist that we all admire.
Büyük sanatçıların vatanı yoktur.
 - Great artists have no country.
Bahçenin sanatsal güzelliği gerçekten şaşırtıcı.
 - The artistic beauty of the garden is truly amazing.
Babam sanatsallıktan uzaktır.
 - My father is far from artistic.
Kesinlikle sanatsal becerilerim yok.
 - I have absolutely no artistic skills.