acınma

listen to the pronunciation of acınma
Türkçe - İngilizce
ruth
Remorse, misery, distress
A feeling of pity, compassion
a book of the Old Testament that tells the story of Ruth who was not an Israelite but who married an Israelite and who stayed with her mother-in-law Naomi after her husband died
{n} pity, tenderness, mercy, sadness, sorrow
sorrow for another's misery
the great-grandmother of king David whose story is told in the Book of Ruth in the Old Testament
{i} compassion, pity; sorrow, remorse, regret
A Moabite woman who was King David's ancestor
That which causes pity or compassion; misery; distress; a pitiful sight
United States professional baseball player famous for hitting home runs (1895-1948)
A Moabite woman and great-grandmother of King David (Ruth 4: 17) The Bible describes her as a "woman of noble character" (Ruth 3: 11) After her first husband dies, she vows to stay with her mother-in-law Naomi The two travel back homeland of Judah where Ruth marries Boaz, a relative of Naomi's husband (Ruth 2: 1) See Ruth Study Guide and Notes Back to top
plenty; kind; a rowlock
Sorrow for the misery of another; pity; tenderness
a feeling of sympathy and sorrow for the misfortunes of others; "the blind are too often objects of pity"
acı
{s} bitter

The discussions were long and sometimes bitter. - Tartışmalar uzun ve bazen acıydı.

I can't stand arugula or any bitter greens. - Roka ve diğer acı şeylere katlanamam.

acı
{s} hot

Never rub your eyes after cutting a hot pepper. - Bir acı biber kestikten sonra asla gözlerini ovma.

I want to eat something that's not hot and spicy. - Acı ve baharatlı olmayan bir şey yemek istiyorum.

acı
{i} pain

I cannot bear this pain. - Bu acıya dayanamıyorum.

I can't stand this pain. - Bu acıya dayanamıyorum.

acı
{i} ache

He used to suffer from stomach aches. - O, mide ağrılarından dolayı acı çekerdi.

acı
{i} hurt

My legs hurt because I walked a lot today. - Bacaklarım acıyor çünkü bugün çok yürüdüm.

One of my teeth hurts. - Benim dişlerimden biri acıyor.

acı
sting

A bee sting can be very painful. - Arı sokması çok acı verici olabilir.

Whose sting is more painful: a bee's or a wasp's? - Hangisinin sokması daha acılıdır: Bir arının mı yoksa bir yaban arısının mı?

acı
distress

That is a distressing story. - Bu acıklı bir hikaye.

acı
{s} sad

We are faced with a very sad situation. - Çok acıklı bir durumla karşı karşıyayız.

Listening to sad music makes me happy. - Acılı şarkıları dinlemek beni mutlu eder.

acı
sorrow

All sorrows should be tolerable, even if they are great. - Büyük olsalar bile, bütün acılar dayanılabilir olmalı.

The happiness and sorrow of others is happiness and sorrow of our own. - Başkalarının acı ve mutluluğu, bizim kendi acı ve mutluluğumuzdur.

acı
incisive
acı
acrimonious
acı
peppery
acı
severe

He used to suffer from severe nasal congestion. - O şiddetli burun tıkanıklığından dolayı acı çekti.

Tom was in severe pain. - Tom şiddetli acı içindeydi.

acı
harsh

I think Tom is harsh. - Tom'un acımasız olduğunu düşünüyorum.

Teenagers must adapt to today's harsh realities. - Gençler bugünün acımasız gerçeklerine uymalılar.

acı
grief

Everybody deals with grief differently. - Herkes acıyla farklı şekilde baş eder.

You cannot put time limits on grief. - Acılar ha demeyle dinmez.

acı
suffering

He is suffering from a headache. - O, baş ağrısından acı çekiyor.

He is suffering from an aggravated disease. - O, ağır bir hastalıktan acı çekiyor.

acı
sardonic
acı
{i} worry

Don't worry, cutting your hair doesn't hurt. - Merak etmeyin, saçınızı kesmek acı vermez.

acı
{s} acrid
acı
sorry

I'm sorry for all the pain I caused you. - Sana verdiğim tüm acı için üzgünüm.

Tom said he felt sorry for Mary. - Tom Mary'ye acıdığını söyledi.

acı
{s} lamentable
acınmak
sorry for
acı
sorrowful
acı
severest
acı
sharp

He felt a sharp pain. - O, keskin bir acı hissetti.

She felt a sharp pain in the chest. - Göğsünde keskin bir acı hissetti.

acı
bite

When I bite down, this tooth hurts. - Ben ısırdığımda, bu diş acıyor.

Tom had to bite the bullet. - Tom acıya göğüs germek zorunda kaldı.

acı
gripes
acı
mercy

There is no mercy here, Pinocchio. I have spared you. Harlequin must burn in your place. I am hungry and my dinner must be cooked. - Burada merhamet yok, Pinokyo. Senin canını bağışlıyorum. Harlequin senin yerine yanmalı. Ben acıktım ve akşam yemeğim pişirilmeli.

You just have to have mercy on my poor wife. - Sadece zavallı karıma acımalısın.

acı
inflict

A sadist likes inflicting pain; a masochist, receiving it. - Bir sadist acı vermekten; bir mazoşist onu almaktan hoşlanır.

acı
cruel

I never thought he was capable of doing something so cruel. - Onun o kadar acımasız bir şey yapma yeteneğine sahip olduğunu hiç düşünmemiştim.

It was an extremely cruel war. - Bu son derece acımasız bir savaştı.

acı
agony

He lay in agony until the doctor arrived. - Doktor gelinceye kadar acı içinde yattı.

My shoes hurt. I'm in agony. - Ayakkabım zarar gördü. Acı içindeyim.

acı
severly
acı
tart
acı
rank
acı
bitting
acınmak
be sorry for
acınmak
pitied
acınmak
to be sorry for
acı
brackish
acı
trenchant
acı
poignancy
acı
heartbreak
acı
cutting

Never rub your eyes after cutting a hot pepper. - Bir acı biber kestikten sonra asla gözlerini ovma.

Don't worry, cutting your hair doesn't hurt. - Merak etmeyin, saçınızı kesmek acı vermez.

acı
nippy
acı
acid
acı
gnawing
acı
agitation
acı
heartache
acı
anguish

He hid his anguish with a smile. - O bir tebessümle acısını sakladı.

Sami's family waited in anguish. - Sami'nin ailesi acı içinde bekliyordu.

acı
piercing
acı
feel for

I really feel for you. - Gerçekten sana acıyorum.

acı
poignant
acı
commiserate with
acı
astringent
acı
deplore
Acı
bittering
acı
grievous
acı
very warm; bitter
acı
a pain
acı
suffer of
acı
the sting
acı
splitting
acı
bitterness, sharpness
acı
grief, sorrow (at someone's death): Allah bu acıyı unutturmasın! May God spare you more grief!
acı
scathing

The army were scathingly beaten. - Ordu acımasızca yenildi.

acı
pang

Tom felt the pangs of hunger. - Tom açlığın acısını hissetti.

acı
misery

Misery and sorrow accompany war. - Acı ve üzüntü savaşa eşlik eder.

Tom shot the injured horse to put it out of its misery. - Tom acısına son vermek için yaralı atı vurdu.

acı
pain; ache
acı
pain, ache
acı
mental pain, anguish, suffering, sorrow
acı
affliction
acı
shrill
acı
biting; painful
acı
tragic

It was a tragic accident. - Bu acıklı bir kazaydı.

acı
(biber) hot; (kahve, bira vb.) bitter; (yağ) rancid; (koku/tat) acrid, sharp, biting, pungent; (söz) hurtful, cutting, tart, harsh, caustic, pungent, biting; (bağırış) sharp, shrill, piercing;(üzücü) grievous, poignant, tragic, pitiful; pain, ache, pang
acı
acerb
acı
{s} vitriolic
acı
twinge
acı
{s} pungent
acı
vitriol
acı
{s} keen
acı
nipping
acı
{s} biting
acı
wry
acı
{s} painful

He was painfully thin. - O, acı verecek şekilde zayıftı.

I have a facial boil. There's a painful lump at the back of one nostril. - Bir yüz çıbanım var.Bir burun deliğinin arkasında acılı bir yumru var.

acı
smart
acınmak
to feel sorrow for, pity
acınmak
be pitied
acınmak
to be pitied, to be regretted; to be sorry for, to feel sorry for
acınmak
impersonal passive to pity
İngilizce - İngilizce

acınma teriminin İngilizce İngilizce sözlükte anlamı

ACI
adjacent channel interference
Türkçe - Türkçe
Acınmak işi
acı
Bazı maddelerin dilde bıraktığı yakıcı duyu, tatlı karşıtı
Acı
BiBERLi
Acı
çorak
Acı
(Osmanlı Dönemi) MÜRR
Acı
ıstırap
Acınmak
eseflenmek
acı
Tadı bu nitelikte olan
acı
Tat alma organında bazı maddelerin bıraktığı yakıcı duyu, tatlı karşıtı
acı
Bir etki sonucu vücutta duyulan ağrı, sancı: "Belli bir yerinde kırık çıkık acısı yoktu."- M. Yesarî
acı
Koyu (renk): "Sıcak iklimlerde bu mevsim, tek renktedir, sadece acı yeşildir."- R. H. Karay
acı
Ölüm, yangın, deprem gibi olayların yarattığı üzüntü, keder, elem
acı
Kırıcı, üzücü, incitici, dokunaklı, korkunç: "Acı söz insanı dininden çıkarır."- Atasözü. Ölüm, yangın, deprem gibi olayların yarattığı üzüntü, keder, elem: "İnsan, ölümün acısını en çok günün iki uzak saatinde hissetmektedir."- Y. Z. Ortaç
acı
Tadı bu nitelikte olan: "Acı kahvesini yudumluyordu."- T. Buğra
acı
Keskin, hoşa gitmeyen, şiddetli: "Acı poyraz kuvvetle esiyordu."- O. Kemal
acı
Dışarıdan gelen bir etki ile dış organlarda birdenbire oluşan ve o etkilerin kalkması ile duyulan rahatsızlık, ıstırap: "Omuzlarına kadar vücudun derisini haşlayan bayıltıcı yanma acısı ve dehşeti çok sürmedi."- P. Safa
acı
Koyu (renk)
acı
Dışarıdan gelen bir etki ile dış organlarda birdenbire oluşan ve o etkilerin kalkması ile duyulan rahatsızlık, ıstırap
acı
Ağrı, sancı
acı
Kırıcı, üzücü, incitici, dokunaklı, korkunç
acı
Keskin, hoşa gitmeyen, şiddetli
acınmak
Başkasının hesabına üzülmek, yazıklanmak, yerinmek, eseflenmek, esef etmek, teessüf etmek
acınmak
Acıma işine konu olmak
İngilizce - Türkçe

acınma teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı

ACI
(Askeri) çağrı engeli tahsisi (assign call inhibit)
acınma