He was guilty of making a mistake.
 - O, bir hata yapmaktan suçluydu.
Making such a judgement may lead to wrong ideas.
 - Öyle bir yargılama yapmak yanlış fikirlere yönlendirebilir.
One of my hobbies is making artificial flowers.
 - Hobilerimden birisi yapay çiçekler yapmaktır.
A friend of mine commissioned a well-known artist to paint a portrait of his wife.
 - Arkadaşlarımdan biri iyi-tanınmış bir sanatçıyı onun karısının portresini yapması için görevlendirdi.
The commission took no action.
 - Komisyon hiçbir eylem yapmadı.
They spent six months building the house.
 - Onlar evi yapmak için altı ay harcadılar.
I think it'll take more than a year to finish building our house.
 - Sanırım evimizi yapmayı bitirmek bir yıldan daha fazla alacaktır.
So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning.
 - Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.
He was awarded a scholarship to do research for the foundation.
 - O, vakıf adına araştırma yapmak için bir burs kazandı.
Nowadays, cryptography is often used to make online communications and transactions more secure.
 - Günümüzde, kriptografi genellikle online iletişim ve işlemleri daha güvenli yapmak için kullanılır.
Do you wish to make any other transaction?
 - Başka bir işlem yapmak ister misiniz?
They assisted him in performing the operation.
 - Onlar onun operasyonu yapmasında yardım etti.
She advised him to get exercise every day.
 - O ona her gün egzersiz yapmasını tavsiye etti.
I like to do a few exercises to loosen up before I run.
 - Koşmadan önce gevşemek için birkaç egzersiz yapmayı severim.
It's a shame we only have one life to do so many things.
 - Bu kadar çok şey yapmak için yalnızca bir hayatımızın olması yazık.
Tom doesn't use rinse. He only uses shampoo.
 - Tom durulama yapmaz. O sadece şampuan kullanır.
Tom decided to go on a diet and lose some weight.
 - Tom diyet yapmaya ve biraz zayıflamaya karar verdi.
She advised him to go on a strict diet.
 - O ona sıkı bir diyet yapmasını tavsiye etti.
Sami didn't do anything to stop it.
 - Sami onu durdurmak için hiçbir şey yapmadı.
Having made an unwavering decision, he started to make plans to fulfill his dreams.
 - Değişmez bir karar verdikten sonra, o, hayallerini gerçekleştirmek için planlar yapmaya başladı.
I ask you not to fulfill for me any of my requests.
 - İsteklerimden herhangi birini benim için yapmamanı istiyorum.
He probably meant that people go to demonstrations just to show up instead of actually protesting.
 - O, muhtemelen insanların gerçekten protesto yapmak yerine sadece boy göstermek için gösterilere gittiklerini kastediyordu.
Tom prefers to take a shower in the morning while Mary prefers to take a bath just before going to bed.
 - Mary tam yatmadan önce banyo yapmayı tercih ederken Tom sabahleyin duş almayı tercih eder.
Tom made it quite clear what he didn't want us to do.
 - Tom ne yapmamızı istemediğini oldukça netleştirdi.
She has made up her mind to go to America to study.
 - O, eğitim yapmak için Amerika'ya gitmeye karar verdi.