What is old age? First you forget names, then you forget faces, then you forget to pull your zipper up, then you forget to pull it down.
- Yaşlılık nedir? Önce isimleri unutursun, sonra yüzleri unutursun, sonra fermuarını çekmeyi unutursun, sonra onu indirmeyi unutursun.
I'm saving money for my old age.
- Yaşlılık günlerim için para tasarruf ediyorum.
Senescence is the last stage of life.
- Yaşlılık yaşamın son aşamasıdır.
What is old age? First you forget names, then you forget faces, then you forget to pull your zipper up, then you forget to pull it down.
- Yaşlılık nedir? Önce isimleri unutursun, sonra yüzleri unutursun, sonra fermuarını çekmeyi unutursun, sonra onu indirmeyi unutursun.
It crawls on all fours as a baby, then learns to walk on two legs, and finally needs a cane in old age.
- Bir bebek olarak dört ayak üzerinde emekler, sonra iki bacak üstünde yürümeyi öğrenir, sonunda yaşlılıkta bir değneye ihtiyacı olur.
n. senectude n.old age. senectuous, a. old.
He died last year of old age.
- O, geçen yıl yaşlılıktan öldü.
He died of old age two years ago.
- İki yıl önce yaşlılıktan öldü.
He has a son of your age.
- Senin yaşında bir oğlu var.
Wisdom does not automatically come with age.
- Bilim yaş ile otomatik olarak gelmez.
I used to wet the bed when I was small, but I grew out of it by the time I was seven.
- Küçükken yatağımı ıslatırdım fakat yedi yaşına gelmeden önce vazgeçtim.
Tom's eyes were wet with tears.
- Tom'un gözleri göz yaşları yüzünden ıslaktı.
My father is only fifteen years old.
- Benim babam sadece on beş yaşında.
I learned to play guitar when I was ten years old.
- On yaşındayken gitar çalmayı öğrendim.
That fish lives in fresh water.
- O balık tatlı suda yaşar.
Fish such as carp and trout live in fresh water.
- Sazan ve alabalık gibi balıklar tatlı suda yaşar.
John lives in New York.
- John New York'ta yaşar.
Older people are often afraid of trying new things.
- Yaşlı insanlar sık sık yeni şeyleri denemekten korkarlar.
John is not as old as Bill; he is much younger.
- John Bill kadar yaşlı değil; çok daha genç.
She is five years younger than me.
- O, benden beş yaş küçük.
Tears came to my eyes.
- Gözlerimden yaşlar geldi.
She called out to him, with tears running down her cheeks.
- Yanaklarından süzülen yaşlarla ona seslendi.
The best time of life is when we are young.
- Yaşamın en iyi zamanı genç olduğumuz zamandır.
The best time of life is when you are young.
- Yaşamın en iyi zamanı genç olduğun zamandır.