We live many miles distant from each other.
- Biz birbirimizden kilometrelerce uzakta yaşıyoruz.
She is distantly related to him.
- O, ona uzaktan akrabadır.
We sat talking about the remote past.
- Uzak geçmiş hakkında konuşarak oturduk.
I often use SSH to access my computers remotely.
- Uzak bilgisayarlarıma erişmek için sık sık SSH'ı kullanırım.
How far away is the airport?
- Havaalanı ne kadar uzak?
The capital of Himachal Pradesh, Shimla, is only 115 kilometres away from Chandigarh.
- Himachal Pradesh'in başkenti Shimla, Chandigarh'tan sadece 115 kilometre uzak.
How far away is the airport?
- Havaalanı ne kadar uzak?
To take something too far.
- Bir şey alamayacak kadar çok uzak.
Tom put his bags in the trunk, then hopped in the car and drove off.
- Tom çantalarını bagaja koydu, sonra arabaya bindi ve arabayla uzaklaştı.
The island is about two miles off the coast.
- Ada kıyıdan yaklaşık iki mil uzaklıktadır.
He came from far away.
- O, çok uzaklardan geldi.
Tom wanted to get as far away from Mary as he could.
- Tom elinden geldiği kadar Mary'den uzaklara gitmek istedi.
There is a place not far off from here where we can use the phone.
- Telefon kullanabileceğimiz buradan uzakta olmayan bir yer var.
Christmas isn't far off now.
- Noel artık uzak değil.
Tom and Mary are growing further and further apart.
- Tom ve Mary gittikçe birbirlerinden uzaklaşıyorlar.
Tom needs to find an apartment not too far from where he works.
- Tom çalıştığı yerden çok uzakta olmayan bir daire bulmalı.
Books can transport you to faraway lands, both real and imagined.
- Kitaplar sizi hem gerçek hem de hayali uzak memleketlere götürebilir.
The school is farther than the station.
- Okul istasyondan daha uzaktır.
Temperatures in the Arctic are rising 2 to 3 times faster than temperatures farther south.
- Kuzey kutup bölgesindeki sıcaklıklar uzak güneydeki sıcaklıklardan 2 ila 3 kat daha hızlı artıyor.
Try to stay out of trouble.
- Beladan uzak kalmaya çalışın.
He hid his dictionary out of sight.
- O, gözden uzak bir yere sözlüğünü sakladı.
The islet resembled a tortoise from afar.
- Adacık uzaktan bir kaplumbağaya benziyordu.
If you look from afar, most things will look nice.
- Uzaktan bakıldığında pek çok şey hoş görünecektir.
It's very unlikely Tom knows how to play mahjong.
- Tom'un Çin dominosu oynamayı bildiği çok uzak ihtimal.
It's highly unlikely that our taxes will be lowered.
- Vergilerimizin düşürülmesi uzak ihtimal.
You must keep this machine free from dust.
- Bu makineyi tozdan uzak tutmalısınız.
With your children away, you must have a lot of free time.
- Çocuklarınız uzakta olduğu için, bir sürü boş zamanınız olmalı.
Nobody ever comes to see us in this out-of-the-way village.
- Bu uzak köyde hiç kimse asla bizi görmeye gelmez.
Fadil's job kept him removed from the outside world.
- Fadıl'ın görevi onu dış dünyadan uzak tuttu.
We can see things in the distance using a telescope.
- Bir teleskop kullanarak uzaktaki şeyleri görebiliriz.
I was a telemarketer for about a week.
- Ben yaklaşık bir hafta boyunca uzaktan pazarlamacıydım.
He always stands aloof from the masses.
- O her zaman kitlelerden uzak duruyor.
Seen at a distance, the rock looks like a squatting human figure.
- Uzaktan bakıldığında, kaya, çömelen bir insan figürüne benziyor.
Seen at a distance, the rock looked like a human face.
- Uzaktan bakıldığında, kaya, bir insan yüzü gibi görünüyordu.
Keep out of the way, please.
- Yoldan uzak durun, lütfen.
With his mother out of the way, Duke was able to proceed with his plan to embezzle the money from the company.
- Yoldan uzakta bulunan annesi ile birlikte, Duke şirketinden zimmetine para geçirme planına devam edebildi.
He returned back home after being away for ten months.
- On ay uzak kaldıktan sonra eve geri döndü.
I'd stand back if I were you.
- Terinde olsam uzak dururum.
Please store in a cool and dry place, out of direct sunlight.
- Lütfen doğrudan güneş ışığından uzakta, serin ve kuru bir yerde saklayın.
You're wide of the mark.
- Sizin tahmin hedeften uzak.
They must be removed.
- Onlar uzaklaştırılmalı.
Fadil's job kept him removed from the outside world.
- Fadıl'ın görevi onu dış dünyadan uzak tuttu.