Gülümsemekten başka çarem yoktu.
- I couldn't help but smile.
O, talihsizliğine gülümsemek zorunda kaldı.
- She had to smile at her misfortune.
Tom gülüşünü saklamaya çalıştı.
- Tom tried to hide his smile.
Onun gülüş tarzını seviyorum.
- I like the way she smiles.
O bana baktı ve gülümsedi.
- He looked at me and smiled.
O, bebeğine gülümsedi.
- She smiled at her baby.
Tom gülmekten kendini alamadı.
- Tom couldn't help but smile.
Hakkında gülmek için ne var?
- What's there to smile about?
O, yaşlı kadına sıcak bir gülümseme fırlattı.
- She shot a warm smile at the old lady.
Mutlu bir gülümseme ile yüzünüzü koruyabilirsiniz.
- You can save face with a happy smile.
Jane'nin tebessümle sınıfana girdiğini gördüm.
- I saw Jane go into her classroom with a smile.
Onun tebessümü onu rahatlattı.
- His smile put her at ease.
Çocuk neşeli gülüşüyle herkesi cezbediyor.
- The child captivates everyone with his sunny smile.
Tom, Mary'ye sıcak bir gülücük verdi.
- Tom gave Mary a warm smile.
Bana kocaman bir gülücük verdi.
- She gave me a wide smile.
Bu, Marika'ya şimdiye kadar ilk kez gülümseyişim.
- This is the first time I've ever smiled at Marika.
Kaybeden gülümserse kazanan zaferin heyecanını kaybeder.
- If the loser smiled the winner will lose the thrill of victory.
Onu her gördüğümde o gülümser.
- He smiles every time I see him.
Tom Mary'ye neden gülümsediğini sordu.
- Tom asked Mary why she was smiling.
Tom gülümseyerek merhaba, dedi.
- Hello, said Tom, smiling.
O her zaman bana gülümsüyor.
- She always smiles at me.
Tom artık nadiren gülümsüyor.
- Tom seldom smiles anymore.
Utanmaz bir yalancı gülümseyerek konuşur.
- A shameless liar speaks smilingly.
Görünüşe bakılırsa kırsal kesimi iyi biliyorsun. Tom gülümseyerek sanırım öyle diye cevap verdi.
- It seems that you know the country well. I think so, answered Tom, smiling.
O gülümseyen bir yüz altındaki kötülüğünü gizler.
- He cloaks his wickedness under a smiling face.
Işıl ışıl gülümseyen anne, bebeğine elini uzattı.
- The mother extended her hand to her baby, smiling brightly.
O her zaman neşeli ve güler yüzlüdür.
- She is always cheerful and smiling.
O her zaman mutlu ve güler yüzlüdür.
- She's always happy and smiling.
Utanmaz bir yalancı gülümseyerek konuşur.
- A shameless liar speaks smilingly.
She smiles a beautiful smile.
He always puts a smile on my face.
Here they will become acquainted with the city’s endemic crime, random violence and such terms as “a Glasgow kiss” (a head butt) and “a Glasgow smile” (a mouth extended with a cut).
smiling children.
They were smiling at the children.
she lowered her hands between her knees her thighs and joined thumb to thumb and index to index forming a diamond windowframe about her smiling not-mouth her notclosed lips her ragged gaping vertical smile.
... i wake up and we morning with a huge smile on my face ...
... But he had this cheeky smile which-- ...