- sıkıcı teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- dull The coffee enabled me to stay awake during the dull concert. -Sıkıcı bir konser sırasında, kahve benim uyanık kalmamı sağladı. 
 This club is fearfully dull. The dance floor is empty and the smoking patio is packed. -Bu kulüp korkunç şekilde sıkıcıdır. Dans alanı boş ve sigara içme verandası tıka basa doludur. 
 
- boring Life in a small town is boring. -Küçük kasabada hayat sıkıcıdır. 
 I told you the concert was going to be boring. Why didn't you believe me? -Sana konserin sıkıcı olacağını söyledim. Niçin beni dinlemedin? 
 
- tedious Thanks to you, the backlog of tedious work has been completed. -Senin sayende, sıkıcı iş birikimi tamamlandı. 
 Waiting for a train is tedious. -Bir tren beklemek sıkıcı. 
 
- bald 
-  (Konuşma Dili) as dull as ditch water
- deadly The party was perfectly deadly. -Parti tamamen sıkıcıydı. 
 
- bland 
- cumbersome 
- soul-destroying 
- pestilent 
- troublesome 
- prosaical 
- tame 
- vexatious 
- ditchwater 
- colourless 
- ditch-water 
- tightener 
- grim 
- droning 
-  (Mimarlık) drip
- inconvenient 
- colorless 
- nuisance 
- unexeciting 
- cheerless 
- Boring, tedious, tiresome, wearisome; irksome, bothersome 
- burdensome 
- gloomy 
- tiresome Your friend is tiresome. -Arkadaşın can sıkıcı. 
 You're getting very tiresome. -Çok sıkıcı oluyorsun. 
 
- cut and dried 
- damnable 
- (kitap) unreadable 
- grotty 
- arid 
- disconcerting 
- dryasdust 
- dead alive 
- ditch water 
- dusty 
- cold 
- drab 
- dry The lecture was as boring as watching paint dry. -Ders kuru boya izlemek kadar sıkıcıydı. 
 He has a very dry sense of humor. -Onun çok sıkıcı bir mizah duygusu var. 
 
- soul destroying 
- boring, dull, deadly, dreary, tiresome, irksome, wearisome, drab, tedious, prosaic, arid, flat, colourless, colorless; tightener 
- gaunt 
- unexciting 
- constringent 
- oppressive The silence is oppressive. -Sessizlik can sıkıcıdır. 
 
- unpleasant 
- grave 
- warm 
-  {s} stuffy The air in this room's very stuffy. -Bu odadaki hava çok sıkıcı. 
 
-  {s} slow The game was slow, and it was also boring. -Oyun yavaş ve sıkıcıydı. 
 Compared to basketball, baseball might be considered a little slow and boring. -Basketbolla karşılaştırıldığında, beyzbolun biraz yavaş ve sıkıcı olabileceği düşünülebilir. 
 
-  {s} humdrum
-  {s} prose
- dry-as-dust 
- saturnine 
- irksome He has an irksome personality. -Onun can sıkıcı bir kişiliği var. 
 
- cumbrous 
- workaday 
- grey 
- prosaic 
- mundane 
- wearisome 
- mousy 
- staid 
- prolix 
- sterile 
- dead The party was perfectly deadly. -Parti tamamen sıkıcıydı. 
 
- sıkıcı tip
- pill 
- sıkıcı tip
- bore 
- sıkıcı şey
- bore 
- sıkıcı bir şekilde
- flatly 
- sıkıcı iş
- grind 
- sıkıcı konuşma
- harangue 
- sıkıcı tip
- non-person 
- sıkıcı şey veya kimse
- nuisance 
- sıkıcı (kimse)
- prosaist 
- sıkıcı adale
- constrictor 
- sıkıcı bil dille yazmak
- prose 
- sıkıcı bir biçimde
- dustily 
- sıkıcı bir biçimde
- prosaically 
- sıkıcı bir biçimde
- bovinely 
- sıkıcı bir halde
- inanimately 
- sıkıcı bir halde
- colorlessly 
- sıkıcı hale getirmek
- make gloomy 
- sıkıcı iş
- chore 
- sıkıcı kimse
- bromide 
- sıkıcı kimse
- nudnick 
- sıkıcı kimse
- nudnik 
- sıkıcı konuşma
- peroration 
- sıkıcı konuşmak
- jaw 
- sıkıcı lâf
- humdrum 
- sıkıcı olarak
- damnably 
- sıkıcı tip
- nuisance 
- sıkıcı tip
- non person 
- sıkıcı tip
- dryasdust 
- sıkıcı tip
- boring person 
- sıkıcı tip
- mope 
- sıkıcı tip
- drag 
- sıkıcı vaaz
- preachment 
- sıkıcı vergi
-  (Ticaret) nuisance tax
- sıkıcı yazar
- dryasdust 
- sıkıcı yazı
- prose 
- sıkıcı yer
- godforsaken 
- sıkıcı öğütler vermek
- preachify 
- sıkıcı şey
- stodge 
- can sıkıcı
- boring Tom was boring, but Mary wasn't. -Tom can sıkıcıydı, ancak Mary değildi. 
 
- can sıkıcı
- annoying It's really very annoying. -Bu gerçekten can sıkıcı. 
 My parents keep arguing about stupid things. It's so annoying! -Ailem aptal şeyler hakkında tartışmayı sürdürüyor. Bu çok can sıkıcı! 
 
- can sıkıcı
- embarrassing She finds her parents embarrassing. -Anne ve babasını can sıkıcı buluyor. 
 I never do anything embarrassing. -Asla can sıkıcı bir şey yapmam. 
 
- can sıkıcı
- tedious They are weary of their tedious work. -Onlar can sıkıcı işlerinden dolayı bitkindiler. 
 
- monoton ve sıkıcı
- rut 
- yorucu, üzücü, can sıkıcı
- exhausting, upsetting, frustrating 
- ağır ve sıkıcı iş
- donkey work 
- can sıkıcı
- chippy 
- can sıkıcı
- worrisome 
- can sıkıcı
- bothersome Why are women such bothersome creatures? -Kadınlar niçin böyle can sıkıcı varlıklardır. 
 
- can sıkıcı
- soulless 
- can sıkıcı
- worrying 
- can sıkıcı
- boring, dull, dreary, bothersome, worrisome 
- can sıkıcı
- disagreeable 
- can sıkıcı
- sullen 
- can sıkıcı
- displeasing 
- can sıkıcı
- vexatious 
- can sıkıcı
- provoking 
- can sıkıcı
- aggravating 
- can sıkıcı
- soul destroying 
- can sıkıcı
- unexciting 
- can sıkıcı
- painful I knew it would be painful. -Bunun can sıkıcı olacağını biliyordum. 
 The truth can be more painful than a lie. -Gerçek bir yalandan daha can sıkıcı olabilir. 
 
- can sıkıcı biçimde
- annoyingly 
- can sıkıcı konuşmak
- prose 
- can sıkıcı tip
- humdrum 
- can sıkıcı tip
- pain in the neck 
- can sıkıcı öğüt
- jaw 
- ne sıkıcı şey
- what a drag 
- ruhsuz ve sıkıcı
- as dull as ditch water 
- uzun ve sıkıcı bölüm
- longueur 
- uzun ve sıkıcı mektup
- screed 
- zor ve sıkıcı işler
- chores