Tokyo'da her çeşit millet yaşar.
 - All sorts of people live in Tokyo.
İngilizler becerikli bir millettirler.
 - The English are a practical people.
Bu onların diğer uluslarla ortak neye sahip olduklarıdır.
 - This is what they have in common with other peoples.
Bir ankete göre, insanların beşte üçü uluslararası konulara ilgisiz.
 - According to a survey, three in five people today are indifferent to foreign affairs.
Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.
 - After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.
Sosyal ağ siteleri, 13 yaşından küçük insanlar için tehlikelidir.
 - Social networking sites are dangerous for people under 13.
O, Şu anda bakıyorsun. Sen röntgenliyorsun Tom dedi kızgınlıkla.
 - Just now, you were looking. You Peeping Tom,she said angrily.
Perdeyi kapa! Caddenin karşısındaki evde yaşayan adam bir röntgenci.
 - Close the curtains! The guy living in the house across the street is a Peeping Tom.
Dünyada birçok insan açtır.
 - Many people in the world are hungry.
Dünyada üç tip insan vardır: sayı sayabilenler, ve sayamayanlar.
 - There are three different types of people in the world: those who can count, and those who can't.
İnsanları işaret etmek kalabalıktır.
 - It is rude to point at people.
Sözcünün etrafında büyük bir kalabalık toplandı.
 - A crowd of people gathered around the speaker.
Onun romanları genç kişiler arasında ünlüdür.
 - His novels are popular among young people.
Tom piyanosunu taşımak için ona yardım edecek bazı kişiler arıyordu.
 - Tom was looking for some people to help him move his piano.
Tom kapıyı açmadan önce gözetleme deliğinden baktı.
 - Tom looked through the peephole before opening the door.
Tom gözetleme deliğinden baktı.
 - Tom looked through the peephole.
Tom gözetleme deliğinden dikizledi.
 - Tom peeked out the peephole.
Yanan arabalar, ölen insanlar vardı ve kimse onlara yardımcı olamadı.
 - There were cars burning, people dying, and nobody could help them.
Hiç kimse kaç kişi öldüğünden emin değildi.
 - No one is sure how many people died.
Sadece birkaç kişi beni anladı.
 - Only a few people understood me.
Yüz elli kişi maraton yarışına girdi.
 - One hundred and fifty people entered the marathon race.
Tom kapıdaki gözetleme deliğinden baktı.
 - Tom looked through the peephole in the door.
Tom kapıyı açmadan önce gözetleme deliğinden baktı.
 - Tom looked through the peephole before opening the door.
Hey my peeps, how are you doing?.
I don't want to hear a peep out of you!.