Birini tanıyorum da ötekini değil.
- I know one of them but not the other.
Bu gemi okyanus yolculuğu için uygun değil.
- This ship is not fit for an ocean voyage.
Penisiline alerjim yok.
- I am not allergic to penicillin.
Ona söyleyecek hiçbir şeyim yok.
- I've got nothing to say to him.
Herkes Japonya'da artık kötü bir şey asla olmayacağını umuyor.
- Everyone is hoping nothing bad will ever happen in Japan.
Neyin doğru olmadığını asla söylemem.
- I never say what is not true.
Katiyen yapmayacaksın.
- You'll do nothing of the kind.
Tüm gün katiyen bir şey yemedim.
- I ate absolutely nothing the whole day.
a grand mal seizure.
med-mal litigation.
These goods are free of duty.
- Bu mallar için gümrük vergisi yok.
Import goods are subject to high taxes.
- İthalat malları yüksek vergilere tabidir.
Salt was a rare and costly commodity in ancient times.
- Eski çağlarda tuz az bulunan ve maliyetli bir metaydı.
We see that the real world is becoming a world of merchandise.
- Biz gerçek dünyanın malların bir dünyası olduğunu görüyoruz.
Should we send back the wrong merchandise?
- Yanlış malı geri göndermemiz gerekiyor mu?
He has over a million dollars in assets.
- Bir milyon doların üzerinde mal varlığı var.
Tom put all of his assets in a blind trust.
- Tom tüm mal varlığını bir kayyuma devretti.
Better to give up possessions than to live in discontent with others.
- Başkaları ile hoşnutsuzluk içinde yaşamaktansa dünya malından vazgeçmek daha iyi.
Happiness isn't merely having many possessions.
- Mutluluk sadece birçok mala sahip olmak değildir.
It costs three dollars.
- O, üç dolara mal olmaktadır.
The new tablet costs a fortune.
- Yeni bir tablet bir servete mal olmaktadır.
He succeeded to his father's large property.
- O, babasının büyük mal varlığının varisi oldu.
Slaves were considered property.
- Köleler mal olarak kabul edildi.
Tom was holding a small box of stuff.
- Tom küçük bir malzeme kutusu tutuyordu.
He lives on his country estate.
- O, malikhanesinde yaşar.
He left part of his estate to his son Robert.
- Mal varlığınının bir kısmını oğlu Robert'a bıraktı.
He has over a million dollars in assets.
- Bir milyon doların üzerinde mal varlığı var.
Tom put all of his assets in a blind trust.
- Tom tüm mal varlığını bir kayyuma devretti.
They sell imported goods at the shop.
- Onlar dükkânda ithal mallar satıyorlar.
Different countries import many goods.
- Farklı ülkeler, pek çok mal ithal etmektedirler.
Cost is a bigger issue.
- Maliyet daha büyük bir konudur.
These articles are all exempt from duty.
- Bu mallar gümrük vergisinden muaftır.
Ten paper plates cost one dollar.
- On kağıt tabağın maliyeti bir dolar eder.
Paper, glass and plastic are recyclable materials.
- Kağıt, cam ve plastik geri dönüştürülebilir malzemelerdir.
Tom put all of his assets in a blind trust.
- Tom tüm mal varlığını bir kayyuma devretti.
Layla's assets were frozen.
- Leyla'nın mal varlıkları donduruldu.
He had to reduce the price of his wares.
- O mallarının fiyatını düşürmek zorunda kaldı.
Every salesman sings the praises of his wares.
- Her satıcı mallarından övgü ile bahseder.
Is that a public domain book?
- O kamu malı bir kitap mı?
Happiness isn't merely having many possessions.
- Mutluluk sadece birçok mala sahip olmak değildir.
Better to give up possessions than to live in discontent with others.
- Başkaları ile hoşnutsuzluk içinde yaşamaktansa dünya malından vazgeçmek daha iyi.