kusurlu teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- defective
Some diseases are caused by a defective gene.
- Bazı hastalıklara kusurlu bir gen tarafından sebep olunmaktadır.
The company recalled the defective products.
- Şirket, kusurlu ürünleri geri çağırdı.
- faulty
- incommensurate
- imperfect
Love loves imperfectly.
- Aşk kusurlu olarak sever.
I am fed up with imperfect people, so I've decided to isolate myself for a while.
- Ben kusurlu insanlardan bıktım, bu yüzden bir süre kendimi tecrit etmeye karar verdim.
- (Ticaret) deficient
- inaccurate
- blameworthy
- (Ticaret) foul
- (Ticaret) spoiled
- unsound
- mala in se
- wanting
- flawy
- (Kanun) wanton
- sketchy
Sami is acting really sketchy.
- Sami gerçekten kusurlu davranıyor.
- imperfectness
- malformed
- tainted
- faulty, defective, imperfect
- incomplete
- culpable
- at fault, in the wrong
- peccant
- faulty, defective, flawed, imperfect
- blamable
- gappy
- deficient in
- flawed
I am a flawed person, but these are flaws that can easily be fixed.
- Ben kusurlu bir insanım fakat bunlar kolaylıkla düzeltilebilen kusurlar.
The proposed law is very flawed.
- Önerilen kanun çok kusurlu.
- ımperfect
- amiss
- kusur
- flaw
We all have our flaws.
- Hepimizin kusurları var.
How can you speak such flawless German?
- Nasıl böyle kusursuz Almanca konuşabiliyorsun?
- kusur
- defect
The horse that we can't buy will always have a defect.
- Satın alamadığımız atın her zaman bir kusuru olacaktır.
This eye defect can be corrected by surgery.
- Bu göz kusuru ameliyatla düzeltilebilir.
- kusur
- fault
It is cruel of you to find fault with her.
- Onda kusur bulduğun için zalimsin.
She finds fault with everything and everyone.
- Her şeye ve herkese bir kusur buluyor.
- kusurlu ateşlenme
- misfire
- kusurlu bulmak
- (deyim) find wanting
- kusurlu fiil
- (Kanun) quasi delict
- kusurlu olarak
- sketchily
- kusurlu olarak
- wrongfully
- kusurlu olarak
- (Kanun) wantonly
- kusurlu oluşum
- malformation
- kusurlu teşekkül
- (Tıp) malformation
- kusurlu çalışma
- malfunction
- kusurlu ürün
- (Ticaret) defective product
- kusurlu ahşap
- (Marangozluk) unsound wood
- kusurlu ağaç
- cull tree
- kusurlu benek
- (Telekom) defective pixel
- kusurlu bir şekilde
- defectively
- kusurlu birim
- (Ticaret) defective unit
- kusurlu bulunmak
- be found wanting
- kusurlu gereç
- defective material
- kusurlu hale getirmek
- make defective
- kusurlu hareket
- (Kanun) wrongful act
- kusurlu ihmal
- (Kanun) wanton negligence
- kusurlu işçilik
- (Ticaret) faulty workmanship
- kusurlu işçilik
- defective workmanship
- kusurlu konşimento
- (Ticaret) foul bill of lading
- kusurlu köşe
- (İnşaat) waney edge
- kusurlu mallar
- (Ticaret) defective units
- kusurlu malzeme
- defective material
- kusurlu olma
- faultiness
- kusurlu olma korkusu
- (Pisikoloji, Ruhbilim) atelophobia
- kusurlu olmak
- fault
- kusurlu oranı
- fraction defective
- kusurlu parçalar
- defective parts
- kusurlu sorumluluk
- faulty responsibility
- kusurlu sıva
- (İnşaat) unsound plaster
- kusurlu tasarım
- defective design
- kusurlu yapım
- (İnşaat) faulty construction
- kusurlu yapım
- (Ticaret) imperfect manufacture
- kusurlu yumurta
- abnormal egg
- kusurlu çarpışma
- (Ticaret) negligent collision
- kusurlu ünvan
- (Kanun) imperfect title
- kusurlu ürünler
- (Hukuk) defective products
- kusur
- {i} failure
- kusur
- {i} vice
- kusur
- failing
- kusur
- offense
- kusur
- objection
- kusur
- reportedly
- kusur
- wite
- kusur
- weak
- kusur
- imperfect
They have eliminated all imperfections.
- Bütün kusurları ortadan kaldırdılar.
I didn't notice the imperfection.
- Ben kusuru fark etmedim.
- kusur
- (Askeri,Kanun) omission
- kusur
- peccadillo
- kusur
- mar
Neither Tom nor Mary is correct.
- Ne Tom ne de Mary kusursuz.
- kusur
- (Kanun) guilt
- kusur
- (Havacılık) discrepancy
- kusur
- lapse
- kusur
- glitch
- kusur
- culpability
- kusur
- mistake
Excuse me, but you're mistaken.
- Kusura bakma ama hatalısın.
- kusur
- wrong
Don't take this the wrong way, but what you have related doesn't matter.
- Kusura bakmayın ama, anlattıklarınızın hiçbir önemi yok.
There's nothing physically wrong with him.
- Onda fiziksel olarak hiçbir kusur yok.
- kusur
- (Reklam) hickey
- kusur
- (Ticaret) hidden defect
- kusur
- defo
- kusur
- short-coming
- kusur
- culpable
- kusur
- {i} freckle
- kusur
- demerit
- kusur
- imperfection
They have eliminated all imperfections.
- Bütün kusurları ortadan kaldırdılar.
I didn't notice the imperfection.
- Ben kusuru fark etmedim.
- kusur
- defection
- kusur
- shortcoming
- kusur
- inaccuracy
- kusur
- offence
- kusur
- remissness
- kusur
- imperfectness
- kusur
- deficiency
- kusur
- blot
- kusur
- blemish
- (nuksan) eksik, kusurlu, nâkıs
- (Nuksan) missing, defective, Embroidery
- kusur
- fault, defect, flaw, failing, blemish, offence, offense; deficiency, imperfection; disadvantage
- kusur
- gaff
- kusur
- scar
- kusur
- infirmity
- kusur
- blame
- kusur
- (Hukuk) culpability, negligence, delinquency, fault
- kusur
- taint
- kusur
- stigma
- kusur
- cavil
- kusur
- defalcation
- kusur
- default
- kusur
- incomplete
- kusur
- fauxpas
- kusur
- remiss
- kusur
- delinquent
- kusur
- inaccurate
- kusur
- foible