Tom and Mary both felt like outcasts.
- Hem Tom hem de Mary kendilerini kimsesiz gibi hissettiler.
They adopted the orphan.
- Onlar kimsesiz çocuğu evlat edindi.
She felt sympathy for the orphan and gave him some money.
- O kimsesiz çocuğa acıdı ve ona biraz para verdi.
If I go, you'll be all alone.
- Ben gidersem kimsesiz olacaksın.
If I go, you'll be all alone.
- Ben gidersem kimsesiz olacaksın.
War doesn't make anybody happy.
- Savaş kimseyi mutlu etmez.
He asked me whether anybody was there.
- O, bana orada kimsenin olup olmadığını sordu.
They said they hadn't seen anyone.
- Onlar hiç kimseyi görmediklerini söylediler.
There was hardly anyone in the room.
- Odada hiç kimse yoktu.
No one wants to listen to my opinions.
- Kimse benim fikirlerimi dinlemek istemiyor.
No one understands me.
- Hiç kimse beni anlamıyor.
No man is without his faults.
- Hiç kimse hatasız değildir.
No one is sure how many people died.
- Hiç kimse kaç kişi öldüğünden emin değildi.
Everyone is a moon, and has a dark side which he never shows to anybody.
- Herkes bir aydır, ve hiç kimseye göstermediği karanlık bir yüzü vardır.
There wasn't anyone in the room.
- Odada hiç kimse yoktu.
I am a sensitive person, you know.
- Duygulu bir kimseyim, bilirsin.
He is such a bad person that everybody dislikes him.
- O kadar kötü birisi ki kimse ondan hoşlanmaz.
No one is sure how many people died.
- Hiç kimse kaç kişi öldüğünden emin değildi.
I thought a bunch of people would go water skiing with us, but absolutely no one else showed up.
- Bir grup insanın bizimle birlikte su kayağına gideceğini düşünmüştüm. Fakat kesinlikle başka hiç kimse gelmedi.
No one has time for that sort of thing.
- Hiç kimsenin o tür şey için zamanı yoktu.
Have you told anyone about the surprise party?
- Sürpriz partiden kimseye bahsettin mi?
Nobody came to the party.
- Kimse partiye gelmedi.
No one understands me.
- Hiç kimse beni anlamıyor.
No one shall be arbitrarily deprived of his property.
- Hiç kimse keyfi olarak mal ve mülkünden mahrum edilemez.
We reached the poor soul we had to help.
- Biz yardım etmek zorunda olduğumuz fakir kimseye ulaştık.
There wasn't a soul in sight.
- Görünürde kimse yoktu.
He thinks he is somebody, but really he is nobody.
- O onun biri olduğunu düşünüyor ama aslında hiç kimse değil.
I'm looking for somebody who understands French.
- Fransızca anlayan kimseyi arıyorum.
No man can live to be two hundred years old.
- Hiç kimse iki yüz yaşına kadar yaşayamaz.
Because no man can speak my language.
- Çünkü hiç kimse benim dilimi konuşamaz.
Nobody knows why this kind of thing happens.
- Bu tür şeylerin neden olduğunu kimse bilmiyor.
Nobody can do two things at once.
- Kimse bir defada iki şeyi yapamaz.
No one ever really knows what's going through someone else's head.
- Birinin kafasından neler geçtiğini kimse kesin olarak bilemez.
You can't shake someone's hand with a clenched fist.
- Sıkılmış bir yumrukla kimsenin elini sıkamazsın.
Nobody can control us.
- Hiç kimse bizi kontrol edemez.
Nobody can be a head coach of a soccer team without being a soccer player.
- Hiç kimse futbolcu olmadan bir futbol takımının teknik direktörü olamaz.