human being; individual human; body of a human

listen to the pronunciation of human being; individual human; body of a human
İngilizce - Türkçe

human being; individual human; body of a human teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı

person
{i} şahıs

Hiçbir şey bir şahıs olmak kadar zor değil. - Nothing is as difficult as becoming a person.

Tom kötü bir şahıs değil. - Tom isn't a bad person.

person
{i} kişi

Bilal bilgili bir kişidir. - Bilal is a person of knowledge.

Sen yaşayabileceğin herhangi biriyle evlenme - sen onsuz yaşayamayacağın kişiyle evlen. - You don't marry someone you can live with — you marry the person whom you cannot live without.

person
{i} tip

Tam olmanı hayal ettiğim insan tipisin. - You're just the kind of person I imagined you'd be.

Ken öfkesini kolayca kaybeden insan tipi değildir. - Ken is not the type of person who loses his temper easily.

person
{i} birey

Bir bireyin sevgisini kabul et. - Accept a person's love.

Yalnızca her birey ona karşı harekete geçmeye karar verirse, AIDS durdurulabilir. - AIDS can be stopped only if every person decides to take action against it.

person
merdüm
person
kişilik

Cümleler kelimelere içerik getirir. Cümlelerin kişilikleri vardır. Onlar komik, akıllı, aptal, anlayışlı, dokunaklı, incitici olabilirler. - Sentences bring context to the words. Sentences have personalities. They can be funny, smart, silly, insightful, touching, hurtful.

Arabada bir kişilik yer vardı. - There was room for one person in the car.

person
adam

Yaşlı adam odasında öldü. - The old person died in their room.

Tom sempatik bir adam. - Tom is an agreeable person.

person
kimse

Duygulu bir kimseyim, bilirsin. - I am a sensitive person, you know.

Kimse paranın çoğunu katkıda bulunan kişinin Tom olduğunu bilmiyordu. - Nobody knew that Tom was the person who contributed most of the money.

person
insan

Bir insanın kalbi, yaklaşık olarak yumruğuyla aynı boyuttadır. - A person's heart is approximately the same size as their fist.

O iyi bir insan değil. - He is not a good person.

person
bizzat

Ben sadece bizzat öldürdüğüm ve parçaladığım hayvanlardan et yerim. - I only eat meat from animals that I have personally killed and butchered.

Bizzat görünmek zorundasın. - You have to appear in person.

person
{i} dilb. şahıs
person
{i} karakter [tiy.]
person
adam kişi
person
in person şahsen
person
{i} zat
person
kanuni hakları ve vecibeleri olan şahıs veya grup
person
{i} beden
İngilizce - İngilizce
{i} person
Human being; individual
person