eskimeyen

listen to the pronunciation of eskimeyen
Türkçe - İngilizce
{s} ageless
(relative to future) Continuing infinitely or indefinitely

This memorial will show our ageless respect to those who died.

Always appearing youthful; never seeming to age

Her ageless face.

(relative to past) Having existed for so great a period of time that its longevity cannot be expressed

The ageless pyramids stood prominently against the sunset.

{s} eternal, immortal; not showing signs of growing older
If you describe something as ageless, you mean that it is impossible to tell how old it is, or that it seems to have existed for ever. the ageless oceans
Having existed for so great a period of time that its longevity cannot be expressed
Without old age limits of duration; as, fountains of ageless youth
If you describe someone as ageless, you mean that they never seem to look any older. She was rich, beautiful and seemingly ageless
Continuing infinitely or indefinitely
eski
old

Replace the old tires with new ones. - Eski tekerlekleri yenisiyle değiştir.

Soccer is an old game. - Futbol eski bir oyundur.

eskimeyen şarkı
evergreen
eski
former

France's currency was the franc, and its symbol was ₣. While it is no longer used in France, francs are still in use in some former French colonies such as Guinea. - Fransa'nın para birimi franktı ve sembolü ₣ idi. Frank Fransa'da artık kullanılmıyor ama Gine gibi bazı eski Fransız kolonilerinde hâlâ kullanılmaktadır.

I shook hands with the former student. - Eski öğrenciyle tokalaştım.

eski
ex
eski
{s} archaic
eski
past

This is the same old problem we've had the past three years. - Bu, son üç yıldır yaşadığımız eski soruna benzerdir.

People attach more importance to popular culture today than in the past. - İnsanlar günümüzde popüler kültüre eskisinden daha çok önem vermekte.

eski
vintage

Is this a vintage car? - Bu eski model bir araba mı?

I bought it at the vintage clothing store. - Onu eski giysi dükkanından aldım.

eski
{s} ancient

Tom is studying the ancient civilizations of the Mediterranean. - Tom Akdenizin eski medeniyetlerinin öğrenimini görüyor.

Tom Skeleton, the ancient stage doorkeeper, sat in his battered armchair, listening as the actors came up the stone stairs from their dressing rooms. - Tarihi sahne kapıcısı, Tom Skeleton, eskimiş koltuğunda oturdu, aktörlerin soyunma odalarından taş merdivenlerden yukarı gelirken dinledi.

eski
{i} restoration

Laser rays are used in the restoration of ancient works. - Lazer ışınları eski eserlerin restorasyonunda kullanılmaktadır.

eski
ci-devant
eski
outmoded
eski
passee
eski
disuse
eski
decrepit
eski
anterior
eski
old-timer
eski
(Gıda) aged

If it's not from Scotland and it hasn't been aged at least twelve years, then it isn't whisky. - Eğer İskoçya'dan gelmiyorsa ve en az on iki yıl eskitilmediyse o zaman o, viski değildir.

eski
fusty
eski
paleo-
eski
ex-

Tom has three ex-wives. - Tom'un üç eski karısı var.

Tom introduced himself as Mary's ex-husband. - Tom kendini Mary'nin eski-kocası olarak tanıttı.

eski
(Dilbilim) given

Tom should've given Mary his old guitar. - Tom, Mary'ye eski gitarını vermeliydi.

Tom's old car has finally given up the ghost. - Tom'un eski arabası sonunda bozuldu.

eski
shabby

He is mixed up with something shabby. - Eski püskü bazı şeylerle karıştırdı.

In the end, we ended up eating at that shabby restaurant. - Sonunda, biz, o eski püskü lokantada yemek yemeyi sona erdirdik.

eski
(Bilgisayar) out-of-date
eski
by gone
eski
older

Older carpets are more valuable than newer carpets. - Eski halılar yeni halılardan daha değerlidir.

Which is older, this book or that one? - Hangisi daha eskidir, bu kitap mı yoksa şu mu?

eski
back

Hearing this song after so long really brings back the old times. - Bu kadar uzun bir zamandan sonra bu şarkıyı İşitmek gerçekten eski zamanları geri getiriyor.

The old church on the hill dates back to the twelfth century. - Tepenin üstündeki eski kilise on ikinci yüzyıla kadar uzanmaktadır.

eski
of yore

Whom the gods love die young, was said of yore. - Tanrıların sevdikleri genç ölür, denirmiş eskiden.

Whom the gods love die young, was said of yore. - Tanrıların sevdiği insan genç ölür, demiş eskiler.

eski
old-fashioned

Tom certainly has some pretty old-fashioned ideas. - Tom'un kesinlikle bazı oldukça eski-moda fikirleri var.

The lady persisted in wearing such an old-fashioned shirt. - Bayan böyle eski moda bir gömlek giymekte ısrar etti.

eski
worn-out

Now that we've bought new furniture for the room, why not throw away this old, worn-out furniture? - Madem ki oda için yeni mobilya aldık,neden bu eski, yıpranmış mobilyayı atmıyoruz?

eski
chronic
eski
dated
eski
(Askeri) predecessor
eski
cut-and-dried
eski
corny
eski
ex-service
eski
(Bilgisayar) from

Tom Skeleton, the ancient stage doorkeeper, sat in his battered armchair, listening as the actors came up the stone stairs from their dressing rooms. - Tarihi sahne kapıcısı, Tom Skeleton, eskimiş koltuğunda oturdu, aktörlerin soyunma odalarından taş merdivenlerden yukarı gelirken dinledi.

My old friend wrote to me, informing me of his return from abroad. - Eski arkadaşım bana yazdı, yurt dışından dönüşü ile ilgili bilgi verdi.

eski
outdated

We’ve all heard of outdated laws that remain on the books from earlier times, many of which are good for a few laughs. - Hepimiz eski zamanlardan kitaplarda kalan eski yasaları duyduk, bunların çoğu birkaç kahkaha için iyidir.

eski
preconceived
eski
passe

The former president of South Africa has passed away. - Güney Afrika'nın eski devlet başkanı vefat etti.

eski
superannuated
eski
obsolete

This is an obsolete usage. - Bu eski bir kullanımdır.

Your computer is obsolete. You need to buy a new one. - Bilgisayarınız eskimiş. Yeni bir tane almalısınız.

eski
used

France's currency was the franc, and its symbol was ₣. While it is no longer used in France, francs are still in use in some former French colonies such as Guinea. - Fransa'nın para birimi franktı ve sembolü ₣ idi. Frank Fransa'da artık kullanılmıyor ama Gine gibi bazı eski Fransız kolonilerinde hâlâ kullanılmaktadır.

Linda does not dance much now, but I know she used to a lot. - Linda şimdi çok dans etmiyor fakat eskiden çok dans ettiğini biliyorum.

eski
erstwhile
eski
shot
eski
bygone

I'm willing to let bygones be bygones. - Eski defterleri kapatmaya hazırım.

eski
unto
eski
abrade
eski
disused
eski
late

Sooner or later, we'll have to buy a new TV since the TV we have now is a very old model. - Er ya da geç, şu an sahip olduğumuz TV çok eski bir model olduğu için yeni bir televizyon almak zorunda kalacağız.

I have a hard time seeing the logic of this latest decision of his. He just isn't as sharp as he used to be. - Onun bu son kararının mantığını anlamada sıkıntı çekiyorum. O eskisi kadar zeki değil.

eski
antiquated

I prefer antiquated models. - Eski modelleri tercih ederim.

eski
the old
eski
an old
eski
old, ancient
eski
vet
eski
earlier

He came a little earlier than he used to. - Eskisinden biraz daha erken geldi.

We’ve all heard of outdated laws that remain on the books from earlier times, many of which are good for a few laughs. - Hepimiz eski zamanlardan kitaplarda kalan eski yasaları duyduk, bunların çoğu birkaç kahkaha için iyidir.

eski
old-time
eski
prior

Tom has no prior criminal record. - Tom'un eski suç kaydı yok.

eski
old timer
eski
of long standing
eski
onetime
eski
old, bygone; ancient; former, veteran, ex, late, onetime, previous; obsolete, obsolescent; archaic, dated; old-fashioned, antiquated, out of date, outmoded, dated, corny; worn-out, shabby; secondhand, used; back
eski
former, ex-; veteran
eski
veteran
eski
immemorial

Students have complained about homework assignments since time immemorial. - Öğrenciler çok eski zamanlardan beri ev ödevleri hakkında yakınıyorlar.

eski
trite
eski
sometime

Sometimes Tom came to meet his old friends. - Bazen Tom eski dostlarıyla görüşmeye geliyordu.

In Japan, we still sometimes see someone use an abacus, but not as often as we used to. - Japonya'da hala bazen birinin abaküs kullandığını görüyoruz, ancak eskisi kadar sık değil.

eski
previous

He didn't give us his previous employment record. - O bize eski iş kaydını vermedi.

eski
past events, what went before
eski
old, worn-out; secondhand
eski
quondam
eski
cut and dried
eski
olden

But where are the snows of olden days? - Ama eski günlerin karları nerede?

eski
out of date

This old book is quite out of date. - Bu eski kitap oldukça demode.

eski
of old

There are a lot of old cities in Italy. Rome and Venice, for example. - İtalya'da birçok eski kent vardır. Örneğin Roma ve Venedik.

He threw away a bunch of old letters. - Bir sürü eski mektup attı.

eski
ancient; early
eski
{s} early

Modern cars differ from the early ones in many ways. - Modern arabalar birçok yönden eski olanlardan farklıdır.

I used to be a night owl, but now I'm an early riser. - Eskiden bir gece kuşuydum fakat şimdi bir erken kalkanım.

eski
elder

An old man entered the old church with his elder son, his younger daughter and her little baby. - Yaşlı bir adam, büyük oğlu, küçük kızı ve küçük bebeği ile eski kiliseye girdi.

eski
rede
eski
ripsnorter
eski
art

Kabuki is an old Japanese art. - Kabuki eski bir Japon sanatıdır.

There remain approximately 900 art sketches by Leonardo da Vinci. - Leonardo da Vinci tarafından yapılmış yaklaşık 900 eskiz kalmıştır.

eski
auld
eski
hast
eski
whilom
eski
morrow
eski
cathay
eski
caution
eski
shouldst
eski
erst
eski
let

It's been so long since we've met, let's have a drink or two and talk about the good old days. - Tanıştığımızdan beri uzun zaman oldu, bir ya da iki içki içelim ve iyi eski günlerden konuşalım.

She cherished his old love letters. - Eski aşk mektuplarını şevkatle gösterdi.

eski
spissitude
eski
mistress
eski
hoar
eski
{s} secondhand
eski
daguerreotype
eski
saturnine
eski
shalt
eski
gyve
eski
eth
eski
cidevant
eski
old time
eski
hartshorn
eski
hooch
eski
ancients
eski
{s} crusted
Türkçe - Türkçe

eskimeyen teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

Eski
(Osmanlı Dönemi) BASTÂN
Eski
ezeli
Eski
(Osmanlı Dönemi) ÂTIK
eski
Çok kullanmaktan yıpranmış, harap olmuş (şey)
eski
Çoktan beri var olan, üzerinden çok zaman geçmiş bulunan: "Ey benim eski duygularım, eski düşüncelerim
eski
Herhangi bir meslekte uzun süreden beri çalışmış olan
eski
Geçerli olmayan: "Bugün mekteplerimiz artık o eski mektepler değildir."- R. N. Güntekin
eski
Çoktan beri var olan, üzerinden çok zaman geçmiş bulunan
eski
Mesleğinde uzmanlaşmış, tecrübesi olan
eski
Önceki, sabık
eski
Geçmiş çağlardaki: "Kendimi eski zamanların eski bir gecesinde gayet geç bir saatte sokakta dolaşıyorum sanıyordum."- R. N. Güntekin
eski
Geçerli olmayan
eski
Mesleğinde uzmanlaşmış, deneyimi olan
eski
Geçmiş çağlardaki
eski
Neden böyle uzaksınız benden?"- N. Ataç. Çok kullanmaktan yıpranmış, harap olmuş şey: "Ben babamın eskilerinden uydurma şeylerle giyiniyordum."- H. Z. Uşaklıgil. Önceki, sabık: "Anlatışına bakılırsa, eski kâtibe, şimdi fevkalade şık giyiniyormuş."- H. Taner
eski
Herhangi bir görevden düştüğü veya durumunu yitirdiği için bir kimsenin eski saygınlığının kalmadığını bildirir
eski
Herhangi bir görevden düştüğü veya durumunu yitirdiği için bir kimsenin eski saygınlığının kalmadığı durumlarda kullanılır