çeşitlilik

listen to the pronunciation of çeşitlilik
Turkish - English
variety

Variety is the spice of life. - Çeşitlilik hayatın lezzetidir.

I just want a little more variety in my life. - Ben sadece hayatımda biraz daha çeşitlilik istiyorum.

range
diversity

Knowledge of other cultures fosters a respect and tolerance for diversity. - Diğer kültürlerin bilgisi çeşitlilik için saygı ve hoşgörüyü besler.

This forest is full of diversity. - Bu orman çeşitlilik açısından zengindir.

assortment
variation
multiplicity
variegation
(Hukuk) diversification, diversity
distinctness
variety, diversity, variation
diversification
variety, diversity
nonuniformity
variedness
multifariousness
diversify
various
çeşit
kind

What kinds of meat dishes do you serve? - Ne çeşit et yemeklerini servis yapıyorsunuz?

This lake abounds in various kinds of fish. - Bu gölde çeşitli balıklar var.

çeşit
{i} variety

Variety is the spice of life. - Çeşitlilik hayatın lezzetidir.

The company manufactures a variety of paper goods. - Şirket, çeşitli kağıt ürünleri üretmektedir.

çeşit
sort

Tom can do all sorts of things quite well. - Tom her çeşit şeyi oldukça iyi yapabilir.

What sort of television programs are on today? - Bugün ne çeşit televizyon programları var?

çeşit
{i} cast
çeşit
type

Various types of philosophy originated in Greece. - Felsefenin çeşitli türleri Yunanistan'da oluşmuştur.

Spätzle are a type of German pasta. - Spätzle bir çeşit alman pastasıdır.

çeşit
style

Part of the charm of a big city lies in the variety of styles that can be seen in the architecture of its buildings. - Büyük bir şehrin cazibesinin bir kısmı onun binalarının mimarisinde görülebilen stillerin çeşitliliğine bağlıdır.

çeşit
denomination
çeşit
{i} item
çeşit
sort of

What sort of house do you have? - Ne çeşit bir evin var?

She seemed like some sort of princess from a fairy tale. - O bir peri masalından bir çeşit prenses gibi görünüyordu.

çeşit
{i} genre
çeşit
{i} species

Cabbage, cauliflower, broccoli, and Brussels sprouts are all cultivars of the same species. - Lahana, karnabahar, brokoli ve brüksellahanası aynı türün çeşitleridir.

çeşit
(Spor) make

She knows how to make more than a hundred types of bread. - O, yüz çeşitten fazla ekmek yapmasını bilir.

Tom came up with various ideas on how to make his business more successful. - Tom işini nasıl daha başarılı yapacağına dair çeşitli fikirler ileri sürdü.

çeşit
variation
çeşit
(Ticaret) line
çeşit
version
çeşit
flavor
çeşit
hue
çeşit
sample
çeşit
form

Sami had some form of paranoid schizophrenia. - Sami'de bir çeşit paranoyak şizofreni vardı.

Even after I get a job, I think I'll still want to continue some form of music. - Ben bir iş bulduktan sonra bile hala bir çeşit müziğe devam etmek isteyeceğimi düşünüyorum.

çeşit
assortment

We also have lentils in our assortment. - Ayrıca çeşitlerimizde mercimeğimiz var.

A clocktower is full of an assortment of doodads and doohickies. - Saat kulelerinin içi çeşit çeşit zamazingoyla doludur.

çeşit
description
çeşit
order

I read three kind of newspapers in order to keep abreast with the times. - Gelişmeleri takip etmek için üç çeşit gazete okurum.

In order to study computational linguistics it's necessary to know various languages, however, one also has to be familiar with the use of computers. - Bilişimsel dil bilimi eğitimi yapmak için çeşitli dilleri bilmek gerekli, ancak, insan bilgisayarların kullanımı da bilmelidir.

çeşit
nature
çeşit
class
çeşit
breed
çeşit
rate
çeşit
run

Oil is necessary to run various machines. - Yağ çeşitli makinelerin çalıştırılabilmesi için gereklidir.

biyolojik çeşitlilik
Biological diversity
çeşit
kind, sort, variety
çeşit
range

A buyers' market is a market in which goods are plentiful, buyers have a wide range of choices, and prices are low. - Bir alıcı piyasası malların bol olduğu, alıcıların çok çeşitli seçimlere sahip olduğu, ve fiyatların düşük olduğu bir piyasadır.

We discussed a wide range of topics. - Çok çeşitli konular tartıştık.

çeşit
(Hukuk) brand
çeşit
biol. variety
çeşit
stripe
çeşit
ilk
çeşit
kind, sort, description, cast, breed; variety; assortment; sample
çeşit
{i} manner
Turkish - Turkish
Çeşidi çok olma durumu, tenevvü: "Onun gülüşünü ve gülüşlerindeki mana çeşitliliğini bilmesi gereken ve bildiğini sandığı üç beş kişiden biri."- T. Buğra
Çeşidi çok olma durumu, tenevvü
yelpaze
Çeşit
tür
çeşit
Türlü
Çeşit
(Osmanlı Dönemi) BÂC
Çeşit
kalem
çeşit
Aynı türden olan şeylerin bazı özelliklerle ayrılan öbeklerinden her biri, tür, nevi
çeşit
Aynı türden olan şeylerin bazı özelliklerle ayrılan öbeklerinden her biri, tür, nevi: "Her çeşit insanı kavrayacak bir sunuş tarzı vardı."- H. Taner
çeşit
Canlıların bölümlenmesinde, bireylerden oluşan, türden daha küçük birlik
çeşit
Türlü: "Bu camilerin her biri başka planda başka çeşittir."- Y. K. Beyatlı
çeşit
tevür
çeşitlilik
Favorites