çeşitlilik

listen to the pronunciation of çeşitlilik
Türkisch - Englisch
variety

Variety is the spice of life. - Çeşitlilik hayatın lezzetidir.

The mountains in this part of the country are full of variety. - Ülkenin bu bölümündeki dağlar çeşitlilikle doludur.

range
diversity

Recently, the increasing diversity of computer use has extended far beyond the realms of the office. - Son zamanlarda, bilgisayar kullanımında artan çeşitlilik, ofis alanlarının çok ötesine uzandı.

There's so much diversity. - Pek çok çeşitlilik var.

assortment
variation
multiplicity
variegation
(Hukuk) diversification, diversity
distinctness
variety, diversity, variation
diversification
variety, diversity
nonuniformity
variedness
multifariousness
diversify
various
çeşit
kind

I read three kind of newspapers in order to keep abreast with the times. - Gelişmeleri takip etmek için üç çeşit gazete okurum.

What kinds of meat dishes do you serve? - Ne çeşit et yemeklerini servis yapıyorsunuz?

çeşit
{i} variety

You can get to her house in a variety of different ways. - Çeşitli farklı yollardan onun evine gidebilirsin.

There was a great variety of dishes on the menu. - Menünün içinde büyük bir çeşit yemek vardı.

çeşit
sort

Tom can do all sorts of things quite well. - Tom her çeşit şeyi oldukça iyi yapabilir.

All sorts of people live in Tokyo. - Tokyo'da her çeşit millet yaşar.

çeşit
{i} cast
çeşit
type

Every type of socialization requires a lie. - Her çeşit sosyalleşme bir yalana gereksinim duyar.

Various types of philosophy originated in Greece. - Felsefenin çeşitli türleri Yunanistan'da oluşmuştur.

çeşit
style

Part of the charm of a big city lies in the variety of styles that can be seen in the architecture of its buildings. - Büyük bir şehrin cazibesinin bir kısmı onun binalarının mimarisinde görülebilen stillerin çeşitliliğine bağlıdır.

çeşit
denomination
çeşit
{i} item
çeşit
sort of

What sort of television programs are on today? - Bugün ne çeşit televizyon programları var?

I wonder if this is some sort of scam. - Ben bunun bir çeşit aldatmaca olup olmadığını merak ediyorum.

çeşit
{i} genre
çeşit
{i} species

Cabbage, cauliflower, broccoli, and Brussels sprouts are all cultivars of the same species. - Lahana, karnabahar, brokoli ve brüksellahanası aynı türün çeşitleridir.

çeşit
(Spor) make

Tom came up with various ideas on how to make his business more successful. - Tom işini nasıl daha başarılı yapacağına dair çeşitli fikirler ileri sürdü.

She knows how to make more than a hundred types of bread. - O, yüz çeşitten fazla ekmek yapmasını bilir.

çeşit
variation
çeşit
(Ticaret) line
çeşit
version
çeşit
flavor
çeşit
hue
çeşit
sample
çeşit
form

There are several kinds of cloud formations. - Çeşitli bulut oluşum türleri vardır.

Sami had some form of paranoid schizophrenia. - Sami'de bir çeşit paranoyak şizofreni vardı.

çeşit
assortment

We also have lentils in our assortment. - Ayrıca çeşitlerimizde mercimeğimiz var.

A clocktower is full of an assortment of doodads and doohickies. - Saat kulelerinin içi çeşit çeşit zamazingoyla doludur.

çeşit
description
çeşit
order

I read three kind of newspapers in order to keep abreast with the times. - Gelişmeleri takip etmek için üç çeşit gazete okurum.

In order to study computational linguistics it's necessary to know various languages, however, one also has to be familiar with the use of computers. - Bilişimsel dil bilimi eğitimi yapmak için çeşitli dilleri bilmek gerekli, ancak, insan bilgisayarların kullanımı da bilmelidir.

çeşit
nature
çeşit
class
çeşit
breed
çeşit
rate
çeşit
run

Oil is necessary to run various machines. - Yağ çeşitli makinelerin çalıştırılabilmesi için gereklidir.

biyolojik çeşitlilik
Biological diversity
çeşit
kind, sort, variety
çeşit
range

We discussed a wide range of topics. - Çok çeşitli konular tartıştık.

A buyers' market is a market in which goods are plentiful, buyers have a wide range of choices, and prices are low. - Bir alıcı piyasası malların bol olduğu, alıcıların çok çeşitli seçimlere sahip olduğu, ve fiyatların düşük olduğu bir piyasadır.

çeşit
(Hukuk) brand
çeşit
biol. variety
çeşit
stripe
çeşit
ilk
çeşit
kind, sort, description, cast, breed; variety; assortment; sample
çeşit
{i} manner
Türkisch - Türkisch
Çeşidi çok olma durumu, tenevvü: "Onun gülüşünü ve gülüşlerindeki mana çeşitliliğini bilmesi gereken ve bildiğini sandığı üç beş kişiden biri."- T. Buğra
Çeşidi çok olma durumu, tenevvü
yelpaze
Çeşit
tür
çeşit
Türlü
Çeşit
(Osmanlı Dönemi) BÂC
Çeşit
kalem
çeşit
Aynı türden olan şeylerin bazı özelliklerle ayrılan öbeklerinden her biri, tür, nevi
çeşit
Aynı türden olan şeylerin bazı özelliklerle ayrılan öbeklerinden her biri, tür, nevi: "Her çeşit insanı kavrayacak bir sunuş tarzı vardı."- H. Taner
çeşit
Canlıların bölümlenmesinde, bireylerden oluşan, türden daha küçük birlik
çeşit
Türlü: "Bu camilerin her biri başka planda başka çeşittir."- Y. K. Beyatlı
çeşit
tevür
çeşitlilik
Favoriten