eğilme

listen to the pronunciation of eğilme
Türkçe - İngilizce
bending
dip
tip
bending, bend, inflexion, flexure
inflexion
magnetic dip, inclination
being bent or curved
flexure
hunch
inflection
proneness
curvature
spring
stoop
buckle
inclination
lean

Please don't lean out of the window when we're moving. - Lütfen hareket ederken pencereden dışarı eğilmeyin.

It's forbidden to lean out of windows. - Pencerelerden dışarı eğilmek yasaktır.

tilt
(Matematik) inclination
droop

Your head is starting to droop. - Başın öne eğilmeye başlıyor.

duck

I told everyone to duck. - Herkese eğilmesini söyledim.

prone
{i} sag
nutation
deflection
bending strength
contort
(Nükleer Bilimler) bend
flexion
obeisance
eğilmek
{f} incline
eğilmek
bend
eğilmek
lean

It's forbidden to lean out of windows. - Pencerelerden dışarı eğilmek yasaktır.

eğilme dayancı
bending strength
eğilme deneyi
bending test
eğilme gerilmesi
bending stress
eğilme momenti
bending moment
eğilme mukavemeti
bending strength
eğilme yükü
bending load
eğilmek
{f} tip
eğilmek
strain
eğilmek
curve
eğilmek
{f} hang over
(Bilgisayar) skew
eğilmek
defect
eğilmek
groom
eğilmek
bend down
eğilmek
bend to
eğilmek
(deyim) lean to
{f} tilt

The Earth is tilted at an angle of 23.4 degrees. - Dünya 23.4 derecelik bir açıyla eğilimlidir.

Don't tilt your chair back. - Koltuğunu geriye eğme.

incline

Tom didn't seem inclined to elaborate and I didn't really want to know all the details anyway. - Tom ayrıntılara girmek için eğilimli görünmüyordu ve ben zaten bütün detayları gerçekten bilmiyordum.

Don't take it literally. He is inclined to exaggerate. - Onu harfi harfine almayın. O abartma eğilimindedir.

{f} leaning

This house is leaning to one side. - Bu ev bir tarafa doğru eğiliyor.

The box is leaning to one side. - Kutu bir tarafa doğru eğik.

{f} curve

The road curves gently toward the lake. - Yol göle doğru hafifçe eğilimlidir.

You're on top of the bell curve. - Sen çan eğrisinin tepesindesin.

{f} hog
{f} tilted

The Earth is tilted at an angle of 23.4 degrees. - Dünya 23.4 derecelik bir açıyla eğilimlidir.

She stood silently, her head tilted slightly to one side. - Başı bir tarafa doğru hafifçe eğik, sessizce ayakta durdu.

{f} curving
{f} inclined

Tom didn't seem inclined to elaborate and I didn't really want to know all the details anyway. - Tom ayrıntılara girmek için eğilimli görünmüyordu ve ben zaten bütün detayları gerçekten bilmiyordum.

The agitator is inclined to exaggerate trivial matters. - Tahrikçi önemsiz konuları abartma eğilimindedir.

eğilmek
slant
eğilmek
give
eğilmek
bow

In Japan, bowing is common courtesy. - Japonya'da eğilmek yaygın bir nezakettir.

In Japan, it is polite to bow when one meets someone. - Japonya'da birisiyle karşılaştığında eğilmek kibarlıktır.

eğilmek
yield
eğilmek
tilt
eğilmek
tilt over
curved
eğilmek
lean in
bacaklarını dümdüz açarak eğilme hareketi
splits
enson eğilme dayanımı
ultimate bending strength
hunch
eğilmek
double up
eğilmek
to bow and scrape and rub one's hands together (fawningly)
eğilmek
to bend, to bend down, to bend over; to bow; to stoop; to incline; to lean, to lean out, to tilt; to bend to, to yield
eğilmek
to be bent; to be curved
eğilmek
cant over
eğilmek
to submit, bow
eğilmek
(tahta vb) yield
eğilmek
stoop
eğilmek
to concern oneself with. eğilip bükülmek
eğilmek
sag
eğilmek
buckle
eğilmek
fall down
eğilmek
(for something) to bend forward, lean forward, stoop; to bend, lean (in a specified direction)
eğilmek
dip
eğilmek
double
eğilmek
duck
eğilmek
droop
eğilmek
to fidget; to squirm; to shift about
eğilmek
warp
eğilmek
spring
eğilmek
hang
eğilmek
cant
geri vites eğilme önleme
reverse tilt inhibit
geri vites eğilme önleyici
reverse tilt inhibitor
pozitif eğilme momenti
positive bending moment
pusula eğilme ibresi
dip needle
pusula eğilme ibresi
dipping needle
saygı ile eğilme
reverence
öne eğilme
stoop
önünde eğilme
obeisance
Türkçe - Türkçe
Bir doğrunun, bir başka doğruya (veya düzleme) göre eğik olması
Yerin manyetik alanında bulunan serbest mıknatıslı bir iğnenin doğrultusu ile yatay düzlem arasındaki açı
Bir doğrunun, bir başka doğruya veya düzleme göre eğik olması
Eğilmek işi
Eğilmek işi: "İstese bile kendisini veremiyor, belirsiz bir tiksinti o yöne eğilmesini engelliyordu."- A. İlhan
(Osmanlı Dönemi) TEDELLİ
(Osmanlı Dönemi) ATF
Eğilmek
(Osmanlı Dönemi) TAHANNÜS
Eğilmek
(Osmanlı Dönemi) LAHD
Eğilmek
(Osmanlı Dönemi) TEFİE
Eğilmek
meyletmek
Eğilmek
bükülmek
Bıçak, orak gibi araçları bilemeye yarayan araç
eğilmek
Bir işi yapmak için belini eğmek
eğilmek
Önemseyip ele almak
eğilmek
Başkasının baskısını veya egemenliğini benimsemek, kabul etmek
eğilmek
Belirli bir yönle açı oluşturacak bir durum almak, bir yöne doğru çarpılmak
eğilmek
Belirli bir yönle açı oluşturacak bir durum almak, bir yöne doğru çarpılmak: "Sofraya pilav gelince Aziz eğilerek kokladı."- C. Uçuk. İnsan, bir işi yapmak için belini eğmek: "Tenis oynarken yüz çeşit çeviklikler içinde eğilir, kalkar, sıçrar, koşar."- R. H. Karay
eğilmek
Bir işi önemseyip ele almak: "Bir yandan ayrıntılara eğilirken, bir yandan da bunları alaylı bir süzgeçten geçirir."- S. Birsel
eğilme