dissimilar

listen to the pronunciation of dissimilar
İngilizce - Türkçe
ayrı
benzemez
farklı
{s} farklı, ayrımlı, değişik; to -den farklı
(Tıp) Birbirinden farklı, birbirine benzemeyiş
benzer olmayan
benzeşmeyen
different
başka

Tom başka herhangi birinden çok farklı değil. - Tom isn't very different from anybody else.

Ben başka herkesten o kadar farklı mıyım? - Am I that much different from everyone else?

different
değişik

Tom değişik bir cevap verdi. - Tom gave a different answer.

İspanyolcada, değişiklikleri ve dönüşümleri göstermek için birçok farklı ifadeler vardır. - In Spanish, there are many different expressions to indicate changes and transformations.

different
farklı

Senin fikirlerin benimkinden farklı. - Your ideas are different from mine.

Bu düşündüğümden farklı. - This is different from what I thought.

different
başka türlü

Senin yaptığından başka türlü yapardım. - I would do it in a different way than you did.

different
{s} çeşitli

Birçok astronom çeşitli farklı teknikler kullanarak Hubble sabitini ölçmek için çok çalışıyor. - Many astronomers are working hard to measure the Hubble constant using a variety of different techniques.

Çeşitli farklı yollardan onun evine gidebilirsin. - You can get to her house in a variety of different ways.

different
{s} diğer

O diğer çocuklardan her zaman farklıydı. - He was always different from other children.

Jimmy'nin resimleri diğer insanlarınkinden farklıydılar. - Jimmy's pictures were different from other people's.

different
from veya to ile farklı
different
{s} (from) farklı, başka, ayrı
different
from veya than ile
different
differently başka şekilde
different
ayrışık
different
türlü türlü
dissimilarly
farklı olarak
become dissimilar
farklılaş
different
ayrı

Tom ve Mary farklı kapılardan ayrıldı. - Tom and Mary left through different doors.

Afrika filleri savana ve orman filleri olmak üzere iki farklı türe ayrılır. - African elephants are divided into two different species: savannah and forest elephants.

dissimilarity
başkalık
dissimilarity
tefavüt
dissimilarity
benzemezlik
make dissimilar
farklılaştır
dissimilarities
farklılıkların
make dissimilar
farklilastir
completely dissimilar
taban tabana zıt
dissimilarity
{i} ayrılık
dissimilarity
{i} farklılık
dissimilarity
(Tıp) Farklılık, birbirine benzemeyiş
dissimilarity
{i} benzeşmezlik
dissimilarly
farklı bir şekilde
dissimilarly
benzeşmeyerek
İngilizce - İngilizce
Not similar; unlike; different
different
{a} unlike, different, disagreeing with
not similar; "a group of very dissimilar people"; "a pump not dissimilar to those once found on every farm"; "their understanding of the world is not so dissimilar from our own"; "took different (or dissimilar) approaches to the problem"
{s} different, unlike, not similar
not alike or similar; "as unalike as two people could be"
Not similar; unlike; heterogeneous; as, the tempers of men are as dissimilar as their features
If one thing is dissimilar to another, or if two things are dissimilar, they are very different from each other. His methods were not dissimilar to those used by Freud similar + dissimilarity dissimilarities dis·simi·lar·ity One of his main themes is the dissimilarity between parents and children. not the same   similar dissimilar to
not like; marked by dissimilarity; "for twins they are very unlike"; "people are profoundly different"
dissimilarity
Not similar in appearance to something else, antonym of similarity
dissimilarly
In a dissimilar way; differently
dissimilarity
{n} unlikeness
dissimilarities
plural of dissimilarity
dissimilarity
Want of resemblance; unlikeness; dissimilitude; variety; as, the dissimilarity of human faces and forms
dissimilarity
{i} difference, unlikeness
dissimilarity
the quality of being dissimilar
dissimilarly
differently, in ways that are not alike
dissimilarly
In a dissimilar manner; in a varied style
dissimilar