Definition von varlık im Türkisch Englisch wörterbuch
- wealth
Roosevelt was born to a wealthy family in New York City in 1858.
- Roosevelt, 1858 yılında New York'ta varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi.
Early to bed and early to rise, makes a man healthy, wealthy and wise.
- Erken yatıp ve erken kalkmak, bir adamı sağlıklı, varlıklı ve bilge yapar.
- entity
- creature
Most creatures in the sea are affected by pollution.
- Denizdeki varlıkların çoğu kirlilikten etkilendi.
Why are women such bothersome creatures?
- Kadınlar niçin böyle can sıkıcı varlıklardır.
- existence
She lives on another plane of existence.
- O, başka bir varlık düzleminde yaşıyor.
- asset
Layla's assets were frozen.
- Leyla'nın mal varlıkları donduruldu.
This financial audit also includes an evaluation of the company's assets.
- Bu mali denetim, aynı zamanda şirketin varlıklarının bir değerlendirmesini içerir.
- living creature
- presence
He wrote the article Exobiological Presence in Alpha Centauri.
- O Alfa Centauri'deki egzobiyolojik varlık makalesini yazdı.
- existence, presence, being " mevcudiyet; living creature, being; life" " yaşam, hayat; entity; wealth, riches, affluence, opulence; assets
- circumstances
- stock
- presence, being present
- existence, being
- possessions
Sami left all of his possessions behind.
- Sami bütün varlıklarını geride bıraktı.
- circumstance
- subsistence
- estate
- possession
Sami left all of his possessions behind.
- Sami bütün varlıklarını geride bıraktı.
- wealth, riches
- living creature; inanimate, created thing
- property
- being
Human as a biological being belongs to the animal world.
- Biyolojik bir varlık olarak insan hayvan dünyasına aittir.
Man is a rational being.
- İnsan mantıklı bir varlıktır.
- critter
- havings
- means
- riches
- life
Layla's life as a wealthy lady was a mirage.
- Varlıklı bir bayan olarak Leyla'nın yaşamı bir seraptı.
- (Ticaret) resource
- affluence
- pelf
- opulence
- real property
- the entity
- the being
- entry
- mammon
- criter
- essence
- varlık belirten
- substantive
- varlık barışı kanunu
- (Kanun) Cash repatriation law, law on repatriation of capital
- varlık bilimi
- the existence of science
- varlık felsefesi
- (Felsefe) Philosophy of being
- varlık vergisi
- Wealth tax, capital tax
- varlık göstermek
- to do something that wins people's approval, make a good showing
- varlık göstermek
- to make one's presence felt
- varlık içinde yaşamak
- to live a life of luxury
- varlık içinde yaşamak
- to live in easy circumstances
- varlık içinde yokluk
- scarcity despite wealth
- varlık vergisi
- conscription of wealth
- varlık vergisi
- conscription
- varlık vergisi
- property tax
- varlık vergisi tax
- on wealth and earnings (levied only once, in 1942)
- vazife, düşman, birlik, arazi ve hava durumu, sivil varlık üstüne değerlendirmel
- (Askeri) mission, enemy, terrain and weather, troops available and civilian
- somut varlık
- concrete
- fiziki varlık
- (Ticaret) physical asset
- maddi duran varlık
- (Ticaret) tangible asset
- maddi olmayan duran varlık
- (Ticaret) intangible asset
- varlıklar
- assets
Our employees are our most valuable assets.
- Çalışanlarımız bizim en değerli varlıklarımızdır.
This financial audit also includes an evaluation of the company's assets.
- Bu mali denetim, aynı zamanda şirketin varlıklarının bir değerlendirmesini içerir.
- varlıklar
- (Ticaret) holdings
- öz varlık
- (Ticaret) net worth
- öz varlık
- (Ticaret) net assets
- öz varlık
- (Ticaret) equity capital
- bütün insanları içine alan varlık
- to encompass all human existence
- finansal varlık
- Financial asset
- varlıklar
- beings
Let's respect the animals, because they are sentient beings.
- Hayvanlara saygı gösterelim çünkü onlar duyarlı varlıklardır.
One of these lucky beings was Hans.
- Bu şanslı varlıklardan biri Hans'tı.
- öz varlık
- assets
- aktif varlık
- (Ticaret) active asset
- bedensel varlık
- corporality
- biyolojik varlık
- (Ticaret) biological asset
- canlı varlık
- organism
- canlı varlık
- living creature
- canlı varlık
- living being
- cari varlık döngüsü
- (Ticaret) current asset cycle
- dayanak varlık
- (Politika, Siyaset) underlying security
- göksel varlık
- celestial
- hukuki varlık
- legal entity
- kendisi için varlık
- being-for-itself
- kutsal varlık
- sacrament
- likit varlık
- (Ticaret) liquid asset
- miras kalan varlık
- hereditament
- reel varlık
- (Ticaret) real asset
- rehine konmuş varlık
- (Ticaret) pledged asset
- rehine verilmiş varlık
- (Ticaret) pledged asset
- sosyal varlık
- (Pisikoloji, Ruhbilim) social being
- soyut varlık kavramı
- ens
- toplam varlık imkanı
- (Askeri) total asset visibility
- ulusal varlık indirimi
- (Ticaret) national precence rebates
- ulusal varlık indirimi
- (Ticaret) national presence rebate
- varlıklar
- nature
- ölümsüz varlık
- immortal