Tom ve Mary aynı anda cevapladı.
- Tom and Mary answered simultaneously.
Her şey aynı anda oldu.
- Everything happened simultaneously.
O bir bilim adamı ve aynı zamanda bir müzisyen.
- He is a scholar and a musician simultaneously.
Ondan hoşlanıyorum fakat aynı zamanda ona gerçekten inanmıyorum.
- I like him, but at the same time I don't really trust him.
Geriye dönüp baktığında, Tom her iki kız kardeşle aynı zamanda flört etmemesi gerektiğini anladı.
- In retrospect, Tom realized he shouldn't have been dating both sisters at the same time.
Onlar aynı anda Paris'e vardılar.
- They arrived in Paris at the same time.
Tom, armonika ve gitarı aynı anda çalabilir.
- Tom can play the harmonica and the guitar at the same time.
O gerçekten bir simultane çevirmen olarak çalışmak istiyor.
- He really wants to work as a simultaneous interpreter.
O ada bir zamanlar Fransa tarafından yönetildi.
- That island was governed by France at one time.
Bir zamanlar Amerika'da birçok köle vardı.
- At one time there were many slaves in America.
Her şey aynı anda oldu.
- Everything happened simultaneously.
Tom ve Mary aynı anda cevapladı.
- Tom and Mary answered simultaneously.
Onun hayali eş zamanlı bir çevirmen olmak.
- Her dream is to become a simultaneous interpreter.
... appearing simultaneously around the world. ...
... You can have up to 100 geofences simultaneously ...