Gerekeni yapacağını biliyorum.
- I know you'll do what's necessary.
Tom'un bunu yapmasını durdurmak için gereken araçları kullanın.
- Use whatever means necessary to stop Tom from doing that.
Her üyenin bu kurallara uyması gereklidir.
- It is necessary that every member observe these rules.
Yurt dışına gittiğinizde, bahşiş vermenin gerekli olduğunu aklınızda tutsanız iyi olur.
- When you go abroad, you'd better keep in mind that tipping is necessary.
Nancy'nin toplantıya katılması zorunludur.
- It is necessary that Nancy attend the meeting.
Bütün üyelerin bu kurallara uyması zorunludur.
- It's necessary for all members to follow these rules.
Ne hissettiğimi söyleyebilmeyi gerekli buluyorum.
- I find it necessary to be able to say what I feel.
Eğer yurt dışına gidiyorsanız, bir pasaporta sahip olmak gereklidir.
- If you are going abroad, it's necessary to have a passport.
Onun lazım olacağını sanmıyorum.
- I don't think that'll be necessary.
Harici düşmanları yenmek yetmez, dahili düşmanları da imha etmek lazımdır.
- It is not enough to defeat our external enemies, it is also necessary to exterminate our internal enemies.
Kesinlikle çaresiz olmasaydım senden gelmeni istemezdim.
- I wouldn't have asked you to come if I weren't absolutely necessary.
Bu belirsiz zamanlarda yaşamada, esnek olmak ve geleneksel değerlere esir olmamak gerekmektedir.
- In living through these uncertain times, it is necessary to be flexible and not be a captive to traditional values.
Onun bir doktorla görüşmesi gerekmektedir.
- It is necessary that she see a doctor.
Gözünüzle gördüğünüz şeylerin doğru olması şart değil.
- Things that you see with your eyes are not necessarily true.
Tom zorunlu olarak gitmek zorunda değil.
- Tom doesn't necessarily have to go.
Ben o konuda zorunlu olarak seninle aynı fikirde olamam.
- I can't necessarily agree with you on that point.
İster istemez kolay olmayacak.
- It won't necessarily be easy.
İster istemez çevirilere güvenmiyorum.
- I don't necessarily trust translations.
Büyük bir unvan mutlaka yüksek bir görev anlamına gelmez.
- A big title does not necessarily mean a high position.
Bu cevap mutlaka yanlış olmayabilir.
- This answer may not necessarily be wrong.
Başarı ölçüsü ille de para değildir.
- The measure of success is not necessarily money.
Yalan söyleme ille de doğruyu söyle anlamına gelmez.
- Don't lie doesn't necessarily means tell the truth.
Başarı ölçüsü ille de para değildir.
- The measure of success is not necessarily money.
Tom ille de oraya tek başına gitmek zorunda değil.
- Tom doesn't necessarily have to go there by himself.
Uçak rezervasyonunu teyit etmek için muhakkak havaalanına gitmek zorunda değilsin.
- You don't necessarily have to go to the airport to reconfirm your plane reservation.
Modern savaş sanatı dövüşçüler gibi etkili olmak için tepeden tırnağa silahlandırılacak askerleri muhakkak gerektirmez.
- The art of modern warfare does not necessarily require soldiers to be armed to the teeth to be effective as combatants.
Onun gerekli olmayacağından eminim.
- I'm sure that won't be necessary.
O toplantıya gitmemiz gerekli olmayabilir.
- It may not be necessary for us to go to that meeting.
Gerekirse, yarın dokuzda gelirim.
- If necessary, I'll come at nine tomorrow.
Tom, eğer gerekirse onun için bir harta çizeceğini söyledi.
- Tom said he would draw a map for her if necessary.
Mechanically he returned home, gathered together a few small necessaries and special treasures he was fond of, and put them in a satchel; acting with slow deliberation, moving about the room like a sleep-walker; listening ever with parted lips.
... our troops in harm's way unless it is truly necessary ...
... amongst all as everybody that attitudinal change the necessary and ...