Tom kept talking all night.
- Tom, bütün gece konuşmayı sürdürdü.
John was in such a hurry that he had no time for talking.
- John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.
In the course of our conversation, he referred to his youth.
- Konuşmamız süresince o,gençliğinden bahsetti.
If you are to go to America, you had better learn English conversation.
- Amerika'ya gideceksen, İngilizce konuşmaları öğrenerek daha iyi edersin.
Have you made a speech in English before?
- Daha önce İngilizce bir konuşma yaptın mı?
Jane's farewell speech made us very sad.
- Jane'in veda konuşması bizi çok üzdü.
Talking in the library is not allowed.
- Kütüphanede konuşmaya izin verilmiyor.
I want to talk with your uncle.
- Dayınla konuşmak istiyorum.
Speaking English isn't easy.
- İngilizce konuşmak kolay değildir.
Frankly speaking, he is untrustworthy.
- Açıkça konuşmak gerekirse, o güvenilmez biri.
The opening address was a success.
- Açılış konuşması bir başarıydı.
The address was in favor of their social movement.
- Konuşma onların sosyal hareketinin lehineydi.
In their discourse after dinner, they talked about politics.
- Yemekten sonraki konuşmalarında, onlar politikadan bahsettiler.
Tom hasn't spoken French in years.
- Tom yıllarca Fransızca konuşmadı.
These structures would rarely, if ever, occur in spoken English.
- Bu yapılar nadiren, kırk yılda bir, konuşma İngilizcesinde olurlar.
You know, I came across him in the street the other day, we stopped to chat.
- Biliyorsun, geçen gün sokakta onunla karşılaştık, biz konuşmak için durduk.
We need to have a chat in private.
- Özel olarak konuşmamız gerek.
I would like to have a word with you.
- Seninle konuşmak istiyorum.
When you speak Shanghainese with your mum, I only understand a few words, so I can't join in the conversation.
- Annenle Şangayca konuştuğun zaman sadece çok az kelime anlayabiliyorum, bu yüzden de konuşmaya katılamayacağım.
Tom makes about fifty phone calls a day.
- Tom bir günde yaklaşık elli telefon konuşması yapar.
I'll put your call through in a minute.
- Konuşmanızı bir dakika içerisinde bağlayacağım.
I want to talk to your uncle.
- Amcanla konuşmak istiyorum.
I want to talk with your uncle.
- Dayınla konuşmak istiyorum.
Frankly speaking, he is untrustworthy.
- Açıkça konuşmak gerekirse, o güvenilmez biri.
I want to speak German.
- Almanca konuşmak istiyorum.
You have the right to free speech, but not the right to slander.
- Serbest konuşma özgürlüğün var ama iftira etme hakkın yok.
It's just a figure of speech.
- Bu sadece bir konuşma şekli.
It was just a figure of speech.
- O sadece bir konuşma şekliydi.
Only human beings are capable of speech.
- Sadece insan konuşma yeteneğine sahiptir.
Can you speak English?
- İngilizce konuşabiliyor musun?
Frankly speaking, he is untrustworthy.
- Açıkça konuşmak gerekirse, o güvenilmez biri.
The policeman spoke to a man on the street.
- Polis bir adamla sokakta konuştu.
Which language is spoken in the United States of America?
- Amerika Birleşik Devletleri'nde hangi dil konuşuluyor?
I would like to discuss about the price with you.
- Seninle fiyat hakkında konuşmak istiyorum.
Tom doesn't like to discuss his work.
- Tom işini konuşmaktan hoşlanmaz.
You've spoken with Tom since I have, haven't you?
- Benim konuştuğumdan beri Tom'la konuşmaktasın, değil mi?
You've spoken with Tom since I have, haven't you?
- Benim konuştuğumdan beri Tom'la konuşmaktasın, değil mi?
You know, I came across him in the street the other day, we stopped to chat.
- Biliyorsun, geçen gün sokakta onunla karşılaştık, biz konuşmak için durduk.
Work instead of chatting!
- Konuşmak yerine çalışın!
Gorillas cannot use their lips and tongues to speak, but they can communicate with people in other ways.
- Goriller konuşmak için dudaklarını ve dillerini kullanamazlar ama insanlarla başka yollarla iletişim kurabilirler.
Mary was lonely because the other students didn't talk to her.
- Diğer öğrenciler onunla konuşmadığından dolayı Mary yalnızdı.
I want to talk to you.
- Seninle konuşmak istiyorum.
John was in such a hurry that he had no time for talking.
- John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.
Mary has nobody to talk with, but she doesn't feel lonely.
- Mary'nin konuşacak hiç kimsesi yok fakat o kendini yalnız hissetmiyor.
Can we speak outside for a moment?
- Bir an dışarıda konuşabilir miyiz?
You must speak out against injustice.
- Haksızlığa karşı yüksek sesle konuşmalısın.
Which language is spoken in the United States of America?
- Amerika Birleşik Devletleri'nde hangi dil konuşuluyor?
It isn't a surprise that English is the world's most spoken language.
- Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.
I apologized, but even then she wouldn't speak to me.
- Özür diledim fakat o zaman bile benimle konuşmadı.
She may well refuse to speak to you because she's in a very bad mood.
- O, kötü bir ruh hali içerisinde olması dolayısıyla seninle konuşmayı reddedebilir.
By the look in his eye I could tell that he was speaking tongue in cheek.
- Onun gözündeki bakışına göre onun şaka yollu konuştuğunu söyleyebilirdim.
Mr Wright speaks Japanese as if it were his mother tongue.
- Bay Wright, sanki onun ana diliymiş gibi Japonca konuşuyor.
We talked the night away.
- Biz geceyi konuşarak geçirdik.
We always talked about a lot of things after school.
- Biz okuldan sonra her zaman birçok şey hakkında konuştuk.
Talking in the library is not allowed.
- Kütüphanede konuşmaya izin verilmiyor.
Who were you talking with?
- Kiminle konuşuyordun?
I'm not very good at speaking Arabic.
- Çok iyi Arapça konuşamıyorum.
Don't be afraid to make mistakes when speaking English.
- İngilizce konuşurken hata yapmaktan korkmayın.
In their discourse after dinner, they talked about politics.
- Yemekten sonraki konuşmalarında, onlar politikadan bahsettiler.
This argument is pure rhetoric.
- Bu tartışma etkili konuşma sanatından başka bir şey değil.
I need someone with whom I can converse.
- Konuşabileceğim birine ihtiyacım var.
We conversed until late at night while eating cake and drinking tea.
- Biz kek yerken ve çay içerken gece geç saatlere kadar konuştuk.
Tom wants to have a talk with Mary.
- Tom, Mary ile konuşmak istiyor.
Tom, I want to have a talk with you.
- Tom, seninle konuşmak istiyorum.
Tom wants to have a talk with Mary.
- Tom, Mary ile konuşmak istiyor.
I want to have a talk with him.
- Onunla bir konuşmak istiyorum.
My dream is to speak Chinese fluently.
- Benim hayalim, akıcı bir şekilde Çince konuşmak.
If I go to China, it would be for the purpose of speaking Chinese as much as possible.
- Çin'e gidersem, bu mümkün olduğu kadar çok Çince konuşmak amacıyla olurdu.