Definition von kendini im Türkisch Englisch wörterbuch
- oneself
There is a vast difference between being able to make oneself understood in English and mastering the English language perfectly.
- Kendini İngilizce olarak ifade edebilmek ve İngiliz dilini mükemmel şekilde öğrenmek arasında çok büyük bir fark var.
It is more difficult to defend oneself than to defend someone else. Those who doubt it may look at lawyers.
- Kendini savunmak başka birini savunmaktan daha zordur. Şüphe edenler avukatlarına bakabilirler.
- urself
- yourself
Put yourself in my place.
- Kendini benim yerime koy.
You will hurt yourself if you're not careful.
- Eğer dikkatli olmazsan, kendini inciteceksin.
- himself
He adapted himself to circumstances.
- O, kendini koşullara uydurdu.
He called himself an Edison of Japan.
- O kendini Japonya'nın bir Edison'ı olarak adlandırdı.
- herself
She threw herself into my arms.
- O, kendini benim kollarına attı.
She devoted herself to the volunteer activity.
- O, gönüllü faaliyetine kendini adamış.
- (bir yerde) bulmak to find that one has arrived at (a place)
- itself
Generally speaking, history repeats itself.
- Genel anlamda, tarih kendini tekrar eder.
History repeats itself.
- Tarih kendini tekrarlar.
- ownself
- of self
- kendi
- own
I saw it with my own eyes.
- Onu kendi gözlerimle gördüm.
This is a picture of her own painting.
- Bu, onun kendi çizimi olan bir resimdir.
- kendini tutmak
- {f} refrain
- kendi
- self
The man pleaded self-defence.
- Adam kendini savunmak için yalvardı.
Is it possible to pass the tax accountant exam by self study?
- Kendi kendine çalışma ile, vergi muhasebecisi sınavını geçmek mümkün mü?
- kendini beğenmiş
- pompous
The pompous professor was full of his own self-importance.
- Fiyakacı profesör kendini beğenmişlikle doluydu.
Tom is pompous and arrogant.
- Tom kendini beğenmiş ve kibirli.
- kendini ezdiren ve şikâyetçi olmayan kimse
- doormat
- kendini tutmak
- hold back
You have to hold back.
- Kendini tutmak zorundasın.
- kendini beğenmiş
- big-headed
- kendini beğenmişlik
- self-conceit
- kendini bilen
- self-conscious
- kendini bir şey sanan
- self righteous
- kendini bir şey sanan önemsiz tip
- pipsqueak
- kendini kanıtlama
- self-realization
- kendini sevdiren
- disarming
- kendini tanımak
- know oneself
- kendini verme
- absorption
- kendini vermiş
- engrossed
- kendini yemek
- (deyim) eat one's heart out
- kendini yorma
- take it easy
- kendini çabuk toparlayan
- resilient
- kendini öldürme
- suicide
- kendini adamak
- submit
- kendini adamak
- (deyim) consecrate to
- kendini adamış
- committed
- kendini adayan kimse
- knight
- kendini aldatma
- self-deception
- kendini algılama
- self perception
- kendini algılama
- self-concept
- kendini anlama
- self-understanding
- kendini anlat
- tell me about yourself
- kendini ayarlama
- self-control
- kendini açma
- (Pisikoloji, Ruhbilim) self-disclosure
- kendini beğenme
- selfesteem
- kendini beğenme
- self love
- kendini beğenmek
- full of oneself
- kendini beğenmek
- be full of oneself
- kendini beğenmiş
- sanctimonious
- kendini beğenmiş
- chesty
- kendini beğenmiş
- cavalier
- kendini beğenmiş
- pretentious
- kendini beğenmiş
- self loving
- kendini beğenmiş
- better-than-thou
- kendini beğenmiş
- bigheaded
- kendini beğenmiş
- important
- kendini beğenmiş
- holier than thou
- kendini beğenmiş
- big headed
- kendini beğenmiş
- snooty
- kendini beğenmiş
- snotty
She is a snotty child.
- O kendini beğenmiş bir çocuk.
- kendini beğenmiş
- patronizing
- kendini beğenmiş
- priggish
- kendini beğenmiş
- complacent
- kendini beğenmiş
- jackanapeses
- kendini beğenmiş
- rodomontade
- kendini beğenmiş
- high flown
- kendini beğenmiş
- whippersnapper
- kendini beğenmiş
- upstage
- kendini beğenmiş
- self opinionated
- kendini beğenmiş
- self sufficient
- kendini beğenmiş
- patronising
- kendini beğenmiş
- self important
- kendini beğenmiş
- uppity
- kendini beğenmiş
- self righteous
- kendini bilen
- raising
- kendini bilmek
- have grown up
- kendini bilmez
- impertinent
- kendini bilmez
- presumptuous
- kendini ifade
- (Pisikoloji, Ruhbilim) self-expression
- kendini kabul
- self-acceptance
- kendini koruma
- self preservation
- kendini koruma
- self protection
- kendini savunma
- (Ticaret) self-defense
- kendini savunma
- (Askeri) self defence
- kendini sevme
- self-love
- kendini sıkma
- effort
- kendini taşıyan
- (İnşaat) self-supporting
- kendini taşıyan
- self supporting
- kendini tutan
- self-denying
- kendini tutma
- self-restraint
- kendini tutma
- self discipline
- kendini tutma
- self-control
- kendini tutma
- self-denial
- kendini tutmak
- control oneself
- kendini unutmak
- (deyim) forget oneself
- kendini verme
- devotion
- kendini vermek
- apply
- kendini vermek
- devote
- kendini yöneten
- self managed
- kendini yükleme
- (Bilgisayar,Teknik) bootstrap
- kendini çekmek
- draw away
- kendini övmek
- blow one's own horn
- kendini beğenmiş
- Conceited, arrogant, haughty, immodest, cocksure, cocky, self-satisfied, self-important, self-righteous, bumptious, superior, supercilious
- kendini beğenmiş
- narcist
- kendini bilmek
- Know yourself
- kendini bırakma
- Do not leave yourself
- kendini duyurmak
- self-proclaimed
- kendini düşünmek
- consider themselves to
- kendini evinde hisset
- Make yourself feel at home
- kendini geliştirme
- self development
- kendini gerçekleştirme
- self-actualization
- kendini gösterme
- self-realization
- kendini ifade etme
- to express themselves
- kendini kaybetmiş
- lost
- kendini topla
- collect oneself
- kendini tutamama
- Incontinence, involuntary urination or defecation
- kendini yormak
- exhaust itself
- kendini zor tutmak
- hardly contain yourself
- kendini öne atan
- self selected
- kendini üzmek
- hurt oneself
- kendini beğenmiş
- {s} vain
If you compare yourself with others, you may become vain or bitter; for always there will be greater and lesser persons than yourself.
- Kendini diğerleriyle karşılaştırırsan, kendini beğenmiş ya da umudu kırık olabilirsin; her zaman için kendinden daha büyük ya da daha küçük insanlar olacaktır.
- kendini beğenmiş
- {s} conceited
As is often the case with teenagers, she's conceited.
- Gençlerde sık sık olduğu gibi, o kendini beğenmiş.
His conceited attitude makes me mad.
- Onun kendini beğenmiş tavrı beni deli ediyor.
- kendi
- respective
Tom and Mary spoke in their respective languages.
- Tom ve Mary kendi dillerinde konuştu.
Both Fadil and Layla continued to climb their respective career ladders.
- Hem Fadıl hem de Leyla, kendi kariyer merdivenlerini tırmanmaya devam ettiler.
- kendini beğenme
- {i} arrogance
- kendini beğenmiş
- {s} smug
There are so many smug people.
- Çok fazla kendini beğenmiş insan var.
His smug behavior is offensive.
- Onun kendini beğenmiş tavırları kırıcı.
- kendini beğenmiş
- arrogant
Layla is self-absorbed and arrogant.
- Leyla kendini beğenmiş ve kibirlidir.
He's an arrogant son of a bitch.
- O bir fahişenin kendini beğenmiş oğludur.
- kendi
- oneself
It is more difficult to defend oneself than to defend someone else. Those who doubt it may look at lawyers.
- Kendini savunmak başka birini savunmaktan daha zordur. Şüphe edenler avukatlarına bakabilirler.
The most valuable skill one can acquire is the ability to think for oneself.
- Bir kişinin kazanabileceği en değerli beceri, kendini düşünebilme yeteneğidir.
- kendi
- herself
She always comforted herself with music when she was lonely.
- O yalnızken kendini her zaman müzikle rahatlattı.
She said NO to herself. She said YES aloud.
- Kendisine HAYIR dedi. Yüksek sesle EVET dedi.
- kendi
- himself
He said NO to himself. He said YES aloud.
- Kendisine HAYIR dedi. Yüksek sesle EVET dedi.
He said NO to himself. He said YES aloud.
- O kendi kendineHAYIRdedi.Yüksek sesle EVET dedi.
- kendi
- its
After an uphill struggle against great odds they finally got the company on its feet again.
- Büyük anlaşmazlıklara karşı zorlu bir mücadeleden sonra, onlar nihayet şirketi tekrar kendi ayakları üzerinde durdurdular.
Every fox praises its tail.
- Herkes kendi yaptığıyla övünür.
- kendi
- of one's own
- kendi
- itself
History repeats itself.
- Tarih kendini tekrarlar.
If it were not for books, each generation would have to rediscover for itself the truths of the past.
- Kitaplar olmasaydı, her nesil kendisi için geçmişin gerçeklerini yeniden keşfetmek zorunda kalacaktı.
- kendi
- auto
It happens automatically.
- Bu kendiliğinden olur.
In the automotive industry of the 1970's, Japan beat the U.S. at its own game.
- 1970'lerin otomotiv endüstrisinde Japonya kendi oyununda ABD'yi yendi.
- kendi
- him
He gathered his children around him.
- O, çocuklarını kendi etrafına topladı.
He taught himself French.
- Kendisine Fransızca öğretti.
- kendini beğenme
- {i} superiority
I resented his superiority.
- Ben onun kendini beğenmesine alındım.
- kendini beğenmiş
- {s} cocky
- kendini beğenmişlik
- selfconceit
- kendini beğenmişlik
- self conceit
- kendini beğenmişlik
- {i} inflation
- kendi
- {s} simple
First of all, please do a simple self-introduction.
- Her şeyden önce, lütfen basit bir kendini tanıtım yap.
Worse than a simple fool is a fool believing himself intelligent.
- Kendini zeki sanan bir aptal, basit bir aptaldan daha kötüdür.
- kendi
- auto-
- kendi
- personally
- kendi
- her
She said NO to herself. She said YES aloud.
- Kendisine HAYIR dedi. Yüksek sesle EVET dedi.
The girl fainted, but she came to when we threw water on her face.
- Kız bayıldı, fakat biz onun yüzüne su döktüğümüzde o kendine geldi.
- kendini adamak
- devote oneself to
- kendini beğenmiş
- (deyim) clever clogs
- kendini beğenmiş
- cocksure
- kendini beğenmiş
- (deyim) smart aleck
- kendini beğenmiş
- conceit
Tom is quite conceited, isn't he?
- Tom oldukça kendini beğenmiş, değil mi?
His conceited attitude makes me mad.
- Onun kendini beğenmiş tavrı beni deli ediyor.
- kendini beğenmiş
- proud
- kendini beğenmişlik
- pretentiousness
- kendini beğenmişlik
- assurance
- kendini beğenmişlik
- arrogance
- kendini geliştirmek
- improve oneself
- kendini göstermek
- stand out
- kendini göstermek
- distinguish oneself
- kendini göstermek
- reveal oneself
- kendini göstermek
- manifest itself
- kendini göstermek
- distinguish
- kendini ifade etmek
- express oneself
- kendini kaybetmek
- break down
- kendini kaybetmek
- (deyim) forget oneself
- kendini kaybetmek
- (deyim) black out
- kendini toparlamak
- bounce back
- kendini toparlamak
- pick up
- kendini toparlamak
- pull oneself together
- kendini toparlamak
- collect oneself
- kendini toparlamak
- (Dilbilim) come through
- kendini toplamak
- bounce back
- kendini vermek
- devote oneself to
- kendi
- several
Several young engineers were employed and were devoted to developing a new computer.
- Birçok genç mühendis istihdam edildi ve onlar kendilerini yeni bir bilgisayar geliştirmek için adadılar.
He was unconscious for several days.
- Birkaç gündür kendinde değildi.
- kendini beğenme
- self worship
- kendini beğenme
- self complacency
- kendini beğenme
- self esteem
- kendini göster
- assert herself
- kendini göster
- assert himself
- Kendi
- my own
I perceive myself as my own god.
- Kendimi kendi tanrım olarak görüyorum.
I saw it with my own eyes.
- Onu kendi gözlerimle gördüm.
- Kendini toparlamak
- (deyim) put oneself together
- Kendini tutmak
- show restraint
- kendi
- he; she
- kendi
- his own
- kendi
- to own
I hope to own my own house someday.
- Bir gün kendi evime sahip olmayı umuyorum.
- kendi
- pwn
- kendi
- one's own
- kendini adamak
- dedicate oneself
- kendini beğenmiş
- self conceited
- kendini beğenmiş
- toffee-nosed
- kendini beğenmişlik
- smugness
- kendini beğenmişlik
- snubness
- kendini bilmek
- knowing oneself
- kendini göster
- assert oneself
- kendini göstermek
- do one's stuff
- kendini kaybetmek
- lose yourself
- kendini toparlamak
- collect o.s
- kendini toparlamak
- get myself together
- kendini toparlamak
- be on the up and up
- kendini tutmak
- keep calm
- kendi
- self; own; in person
- kendi
- self, oneself
- kendi
- eigen
- kendi
- he
- kendini adamak
- put one's heart to
- kendini adamak
- devote oneself
- kendini adamak
- be wedded to
- kendini adamak
- {f} cultivate
- kendini adamak
- settle down to
- kendini adamak
- be wedded to smth
- kendini adamak
- give over
- kendini alamamak
- able to desist
- kendini alamamak
- not to be able to refrain from, be unable to stop oneself from
- kendini alamamak
- to be able to desist from
- kendini alamamak
- be able to desist
- kendini alamamak
- be able to desist from
- kendini alamamak
- able to desist from
- kendini alamamak
- to be able to desist
- kendini alamamak
- to be able to desist (from)
- kendini alamamak
- give oneself over
- kendini beğenme
- conceit
- kendini beğenme
- boast
- kendini beğenme
- selflove
- kendini beğenme
- self_esteem
- kendini beğenmek
- feel one's oats
- kendini beğenmek
- to be conceited
- kendini beğenmek
- think oneself no small potatoes
- kendini beğenmek
- think one is the cat's pyjamas