O kaydı ve neredeyse düşecekti.
- He slipped and nearly fell.
O çift neredeyse her gece içer.
- That couple gets soused nearly every night.
Hemen hemen hiç yakın dostu yoktur.
- She has nearly no close friends.
Amerika'da, benim programım hemen hemen her gün farklı ve benzersizdir.
- In America, my schedule is different and unique nearly every day.
Biz samimi arkadaşlarız.
- We're intimate friends.
Tom evlenmeden önce Mary ile samimi olmak istemiyordu.
- Tom didn't want to be intimate with Mary before marriage.
Tom'un Mary'yle yakın ilişkisi vardı.
- Tom was intimate with Mary.
Sami ve Leyla yakın bir ilişki yaşıyorlardı.
- Sami and Layla were having an intimate relationship.
Saat yaklaşık olarak altıdır.
- It's nearly six o'clock.
Dünya nüfusu bir yılda yaklaşık olarak 90 milyon kişi artıyor.
- The world population is expanding at the rate of nearly 90 million people a year.
Biz samimi arkadaşlarız.
- We're intimate friends.
Saat takriben altıdır.
- It's nearly six o'clock.
Yoldan geçerken az kalsın araba çarpıyordu.
- He was nearly hit by the car while crossing the street.
He and his sister deeply valued their intimate relationship as they didn't have much else to live for.
You'll find bras and panties in the women's intimates section upstairs.
He intimated that we should leave before the argument escalated.
an intimate setting.
... said his intimately preoccupied with psychology as effectually the ...