“Hinkydink” or “Bathhouse John,” or others of that ilk, were proprietors of the most notorious dives in Chicago.
Johnstone of that ilk = Johnstone from Johnstone.
My initial assumption was correct.
- Benim ilk varsayımım doğruydu.
In the development of Lojban, efforts were consistently made since the initial phase to keep the language culturally neutral.
- Lojban'ın geliştirilmesinde, dili ilk aşamasından beri tarafsız tutmak için çabalar tutarlı olarak yapılmıştır.
Spain has won the 2010 FIFA World Cup and the national team logo gains the first star.
- İspanya, 2010 FIFA Dünya Kupası'nın galibi oldu ve millî takım logosu ilk yıldızını kazandı.
In 1958, Brazil won its first World Cup victory.
- 1958'de, Brezilya ilk Dünya Kupası zaferini kazandı.
This is the house where I lived in my early days.
- Burası benim ilk günlerimi yaşadığım evdir.
It was early spring, so there weren't many customers.
- Erken ilkbahardı, bu yüzden çok sayıda müşteri yoktu.
This is our ship's maiden voyage.
- Bu, gemimizin ilk yolculuğu.
The Titanic sank on her maiden voyage. She was a large ship.
- Titanik ilk seferinde battı. O büyük bir gemiydi.
My brother didn't like her from the first time he met her.
- Erkek kardeşim onunla ilk tanıştığından beri onu sevmedi.
This is the first time I've ever accepted a gift from a customer.
- Bu bir müşteriden hediye kabul ettiğim ilk an.
Only two things are infinite, the universe and human stupidity, and I'm not sure about the former.
- Sadece iki şey sonsuzdur, evren ve insanoğlunun aptallığı, ve ben ilkinden emin değilim.
The former half of the film was dull.
- Filmin ilk yarısı sıkıcıydı.
Tom is our prime suspect.
- Tom bizim ilk şüphelimiz.
Jawaharlal Nehru was the first prime minister of India.
- Jawaharlal Nehru, Hindistan'ın ilk başbakanıydı.
The pledge to stop smoking cigarettes ranks among the top ten New Year's resolutions year after year.
- Sigarayı bırakma sözü her yıl ilk on Yeni Yıl kararı arasında yer alıyor.
This song is number eleven in my top ten.
- Bu şarkı benim ilk onumda on bir numara.
Whoever gets home first starts cooking the supper.
- Eve ilk varan akşam yemeğini pişirmeye başlar.
The first term starts in April.
- İlk dönem nisanda başlar.
I miss my elementary school teachers.
- İlkokul öğretmenlerimi özlüyorum.
Elementary school children go to school for a term of six years.
- İlkokul çocukları, altı yıllık bir dönem için okula giderler.
Who were the original people here?
- Buranın ilk insanları kimlerdi?
Layla was originally charged with conspiracy to commit murder. Not murder.
- Leyla ilk başta cinayete teşebbüsle suçlanıyordu. Cinayet değil.
Magic plays an important part in primitive society.
- Büyü, ilkel toplumda önemli bir rol oynar.
Primitive calculating machines existed long before computers were developed.
- İlkel hesap makineleri, bilgisayarlar geliştirilmeden uzun zaman önce vardı.
He is a primary school teacher, so he is used to dealing with children.
- O bir ilkokul öğretmeni bu yüzden o çocuklarla ilgilenmeye alışkın.
Layla was Fadil's primary girlfriend.
- Leyla, Fadıl'ın ilk kız arkadaşıydı.
It was then the beginning of spring.
- O zaman ilkbaharın başlangıcıydı.
At first I didn't like my job, but I'm beginning to enjoy it now.
- İlk başta işimden hoşlanmadım ama artık ondan hoşlanmaya başlıyorum.
From the very first time I saw her, I knew she was different.
- Onu gördüğüm ilk andan beri, onun farklı olduğunu biliyordum.
I fell in love with Mary the very first time I saw her.
- Onu ilk kez gördüğümde Mary'ye aşık oldum.
Sentence #2416352 is my first ever contribution in Tatoeba.
- # 2416352 numaralı cümle benim Tatoeba'da şimdiye kadarki ilk katkımdır.
The International Sun-Earth Explorer 3 (ISEE-3) spacecraft made the first ever direct cometary measurements on September 11, 1985 as it flew through the tail of Comet Giacobini-Zinner.
- Uluslararası Sun-Earth Explorer 3 uzay gemisi kuyruklu yıldız Giacobini-Zinner'in kuyruğu boyunca uçarken 11 Eylül 1985'te ilk doğrudan kuyruklu yıldız ölçümleri yaptı.
The crocus is a forerunner of spring.
- Safran ilkbaharın bir müjdecisidir.
Is this your first foreign trip?
- Bu senin ilk yurt dışı seyahatin mi?
First of all, I'm very worried about my daughter's health.
- İlk önce ben kızımın sağlığı hakkında çok kaygılıyım.
Suppose you are fired, what will you do first?
- Farzet ki işten atıldın, ilk olarak ne yaparsın?
Who first split the atom?
- Atomu ilk olarak kim parçaladı?
The first step is the hardest.
- İlk adım en zor olanıdır.
The first step is always the hardest.
- İlk adım her zaman en zorudur.
Now I see that I misunderstood the sentence at first glance.
- Şimdi görüyorum ki, ilk bakışta cümleyi yanlış anlamışım.
I recognized Mr Jones at first glance.
- İlk bakışta Bay Jones'u tanıdım.
I saw Yoshida for the first time in five years.
- Ben, beş yıl içinde, ilk kez Yoshida ile görüştüm.
This style of hairdressing first appeared in the early 19th century.
- Kuaförlüğün bu stili 19. yüzyılın başlarında ilk kez görüldü.
Check out some of these first-hand testimonials. I have to be as objective as possible.
- Bu ilk elden referansların bazılarına kontrol edin. Mümkün olduğunca objektif olmalıyım.
I got the information at first hand.
- Bilgiyi ilk elden aldım.
The reporter learned about war at first hand.
- Muhabir savaş hakkında ilk elden öğrendi.
She fell in love with him at first sight.
- İlk görüşte ona âşık oldu.
Did you fall in love with her at first sight?
- İlk görüşte ona âşık oldun mu?
Is Sunday the first day of the week?
- Pazar haftanın ilk günü mü?
My first day in the university was rather boring.
- Üniversitedeki ilk günüm oldukça sıkıcıydı.
Tom's a first-time offender.
- Tom bir ilk kez yakalanan.
I saw a movie for the first time in two years.
- İki yılda ilk kez bir film izledim.
He went to Paris for the first time.
- Paris'e ilk kez gitti.
The world population reached one billion for the first time in 1804.
- Dünya nüfusu ilk olarak 1804'te bir milyara ulaştı.
She didn't like the horse at first.
- O, ilk önce atı beğenmedi.
No one believed me at first.
- İlk önce kimse bana inanmıyordu.
Tom should've told Mary the truth in the first place.
- Tom gerçeği ilk önce Mary'ye söylemeliydi.
In the first place, fashions change very quickly.
- İlk önce modalar çok hızlı değişir.
Our peoples have more in common than can be seen at first sight.
- Bizim halkların ilk bakışta görülebilenden daha çok ortak yönleri var.
We have more in common than can be seen at first sight.
- İlk bakışta görülebilenden daha çok ortak yönümüz var.
The reporter learned about war at first hand.
- Muhabir savaş hakkında ilk elden öğrendi.
You can believe me, because I heard this news first hand.
- Bana inanabilirsin, çünkü bu haberi ilk elden duydum.
I experienced it firsthand.
- Onu ilk elden yaşadım.
Tom gave police a firsthand account of what had happened.
- Tom polise ne olduğuna dair ilk elden bilgiler verdi.
How was your first night in Paris?
- Paris'teki ilk gecen nasıldı?
How was your first night in Paris?
- Paris'teki ilk geceniz nasıldı?
I fell in love with her on first sight.
- Ben ilk görüşte ona âşık oldum.
She fell in love with him at first sight.
- İlk görüşte ona âşık oldu.
Did you fall in love with her at first sight?
- İlk görüşte ona âşık oldun mu?