Birçok İngilizce sözcük, Latince'den türemiştir.
- A lot of English words are derived from Latin.
Yolda birçok hayvan gördü.
- He saw a lot of animals on the road.
Tom bizim en çetin işçilerimizden biridir.
- Tom is one of our hardest workers.
Tom her zaman iş başında çetin.
- Tom is always hard at work.
Yumurtamı katı kaynat lütfen.
- Boil my eggs hard, please.
Ben yumurtayı katı kaynattım.
- I hard-boiled an egg.
Yabancı dil öğrenmek zordur.
- It's hard to learn a foreign language.
İngilizce çok zor, değil mi?
- English is pretty hard, isn't it?
Bazı yıldızlar çıplak gözle güçlükle görülebilmektedir.
- Some stars are hardly visible to the naked eye.
Tom acıya güçlükle katlanabiliyordu.
- Tom could hardly stand the pain.
O acımasız öğretmenin bugün bize zor bir test vereceğinden oldukça eminim.
- I'm pretty sure that that mean teacher will give us a hard test today.
Kader bana acımasız bir ders verdi.
- Fate taught me a hard lesson.
Açılış törenine çok misafir davet etmeyi planlıyorum.
- I plan to invite a lot of guests to the opening ceremony.
Japonya, çok fazla kâğıt tüketmektedir.
- Japan consumes a lot of paper.
İngilizce çok zor, değil mi?
- English is pretty hard, isn't it?
Övgü öğrencileri çok çalışmaya teşvik eder.
- Praise stimulates students to work hard.
Bu kitabı iyi biliyor gibisin; Kitaptan bir çok alıntı yapıyorsun.
- You seem to know this book very well; you use a lot of quotations from it.
Bir çok öğrenci Bay Brown'a saygı duyuyor.
- A lot of students look up to Mr Brown.
Birçok büyük insan gençliklerinde zorluklardan geçmişlerdir.
- Many great men went through hardship during their youth.
Büyükannem biraz ağır işitir. Yani hafifçe sağırdır.
- My grandmother is hard of hearing. In other words she is slightly deaf.
Dün şiddetli yağmur yağdı.
- It rained hard yesterday.
Dün şiddetli kar yağdı.
- It snowed hard yesterday.
Söylediği şeyi zorla anlayabildim.
- I could hardly make out what she said.
Hayat bu günlerde zorlaşıyor.
- Life is getting hard these days.
Neredeyse hiç kimse bu hayvanı yakından görmedi.
- Hardly anyone has seen this animal up close.
Tom'un neredeyse hiç yakın arkadaşı yok.
- Tom has hardly any close friends.
Büyükannem biraz ağır işitir. Yani hafifçe sağırdır.
- My grandmother is hard of hearing. In other words she is slightly deaf.
Tom kulağı ağır işitiyor gibi davranıyordu.
- Tom pretended to be hard of hearing.
a hard life.
He wants to make gobs of money selling cassettes.