Tom Mary'nin güvenliği hakkında endişeli.
- Tom is concerned about Mary's safety.
Senin hakkında endişeliyiz.
- We're concerned about you.
Tom'la ilgili endişeliyim.
- I've been concerned about Tom.
O, babasının rahatsızlığı ile ilgili endişe duymaktadır.
- He is concerned about his father's illness.
Ben bununla ilgilenmiyorum.
- I am not concerned with this.
Adam bu proje ile ilgilenmiyor.
- The man is not concerned in this project.
Herkes kaygılı ve endişeli.
- Everyone is concerned and worried.
İnsanlar ırksal sorunlar hakkında kaygılılar.
- People are concerned about racial problems.
Tom hakkında endişeliyim.
- I'm concerned about Tom.
Ben sizin sağlığınız için endişe duyuyorum.
- I am concerned for your health.
Gerçeği söylemek gerekirse, bu konu onu hiç ilgilendirmez.
- To tell the truth, this matter does not concern it at all.
Adam bu proje ile ilgilenmiyor.
- The man is not concerned in this project.
Bu ürün güvenlik için en yüksek kaygı ile tasarlanmıştır.
- This product has been designed with the highest concern for safety.
Arkadaşların senin sağlığını gerçekten merak ediyorlar.
- Your friends are really concerned about your health.
Ben endişeni paylaşıyorum.
- I share your concern.
Acemi asker skandalı kamu görevlilerini ve rüşvet olarak RecruitCoscom'dan gizli payları alan politikacıları ilgilendiren bir rüşvet skandalıdır. Hisseler sürekli yükseliyordu.
- The Recruit scandal is a corruption scandal concerning public officials and politicians who accepted as bribes undisclosed shares from the RecruitCoscom company. The shares had been rising steadily.
Bu seni hiç ilgilendirmez.
- This does not concern you at all.
Adam bu proje ile ilgilenmiyor.
- The man is not concerned in this project.
Bu kendinizi endişelendirmenizi gereken bir şey değil.
- That's nothing you need to concern yourself with.
Bob'a kalırsa, bir şey dönüyor. Buna karşılık, Jane çok dikkatli.
- As far as Bob is concerned, anything goes. By contrast, Jane is very cautious.
Bu kitap en çok pasif içiciliğin etkileriyle ilgilenmektedir.
- This book is chiefly concerned with the effects of secondhand smoking.
Osteoporoz ileri yaşlarda daha yaygındır ve genellikle menopoz sonrası kadınlar için bir sorundur.
- Osteoporosis is more common in advanced age, and is often a concern for post-menopausal women.
Aşırı nüfus büyük bir sorundur.
- Overpopulation is a big concern.
Mesele beni ilgilendirmiyor.
- The matter does not concern me.
Bu mesele seni ilgilendirmiyor.
- This matter doesn't concern you.
Endişeli olmamız gerekiyor mu?
- Should we be concerned?
Araba kazaları ile ilgili mevcut yasa değişiklikler gerektirir.
- The existing law concerning car accidents requires amending.
Bu, firmamızı ilgilendirmiyor.
- It is no concern of our firm.
Bu ürün güvenlik için en yüksek kaygı ile tasarlanmıştır.
- This product has been designed with the highest concern for safety.
Tom kaygısını saklamaya çalıştı.
- Tom tried to hide his concern.
Özel işlere karışmayın.
- Don't interfere in private concerns.
Bana kalırsa işler iyi gidiyor.
- As far as I'm concerned, things are going well.
Mark's health was of great concern to Connie.
... talk about entitlements, people become concerned that something's going to happen that's going ...
... Like, I was just concerned with the idea of watching it happen. ...