ciddi

listen to the pronunciation of ciddi
Türkisch - Englisch
critical

Three species of rhinoceros are critically endangered. - Gergedanın üç türü ciddi olarak tehlike altında.

serious

I know Andrina doesn't take things seriously, but she is a wonderful friend. - Andrina'nın işleri ciddiye almadığını bilirim ama kendisi harika bir arkadaş.

On TV someone with a serious look on his face is talking about the problems of our country's future. - Televizyonda, yüzünde ciddi bir görünümü olan birisi ülkemizin geleceği ile ilgili sorunlar hakkında konuşuyor.

important

The magazine spread many important charges against the Senator. - Dergi senatöre karşı birçok ciddi suçlama yaydı.

demure
capital
sober

Tom sobered up a bit. - Tom biraz ciddileşti.

real

Tom didn't realize Mary was serious. - Tom Mary'nin ciddi olduğunu fark etmedi.

Tom realized Mary was serious. - Tom Mary'nin ciddi olduğunu açıkladı.

lenten
straight

He's keeping a straight face. - O, ciddiyetini koruyor.

It was hard for Tom to keep a straight face. - Tom'un ciddi kalması zordu.

nasty
significant
weighty
owlish
(Askeri,Teknik) severe

I have a severe pain here. - Benim burada ciddi bir ağrım var.

There were severe shortages of food and fuel. - Ciddi gıda ve yakıt sıkıntısı vardı.

bad

He looked grave when told the bad news. - Kötü haber söylendiğinde o ciddi görünüyordu.

in earnest

He started to study in earnest. - O ciddi olarak çalışmaya başladı.

During his seven years in Japan, he studied Japanese in earnest. - Japonya'da yedi yılı boyunca, ciddi olarak Japonca çalıştı.

deep

He'll never show it, but I think that deep down, he's seriously worried. - Hiçbir zaman bunu belli etmeyecek ama içinden ciddi bir şekilde endişeli olduğunu düşünüyorum.

sober-minded
gut
momentous
sober minded
sedate
solemn
staid
starched
businesslike
serious, grave, nasty; true, real; important, significant; solemn, sober
devout
mortally
unsmiling
1.serious; earnest; grave
true, real
(Hukuk) salemn, grave
forbidding
eventful
earnest

During his seven years in Japan, he studied Japanese in earnest. - Japonya'da yedi yılı boyunca, ciddi olarak Japonca çalıştı.

He began courting her in earnest when he found out that she had another suitor. - Onun diğer talibinin olduğunu öğrendiğinde, ciddi olarak ona kur yapmaya başladı.

grave

He addressed the crowd gravely. - O, ciddi şekilde kalabalığa hitap etti.

She looked on his decision as a grave mistake. - O, kararına ciddi bir hata olarak baktı.

important, significant
austere
standoffish
business like
steady
heavy

The town water supply was seriously obstructed by heavy rainfalls. - Kasaba su ikmali ağır yağışlar tarafından ciddi şekilde engellendi.

Visibility was severely restricted in the heavy fog. - Görüş yoğun siste ciddi olarak sınırlı idi.

earnest(1)
ciddi anlamda
substantially
ciddi bir şekilde
severely

Dan was severely beaten by prison guards. - Dan cezaevi gardiyanları tarafından ciddi bir şekilde dövüldü.

Such a thing is considered theft and it has to be punished severely. - Böyle bir şey hırsızlık olarak kabul edilir ve ciddi bir şekilde cezalandırılmak zorundadır.

ciddi olarak
seriously

Are you seriously thinking about eating all that? - Onun hepsini yemeği ciddi olarak düşünüyor musun?

Are you seriously thinking about not going? - Ciddi olarak gitmemeyi düşünüyor musun?

ciddi bir şekilde
staidly
ciddi derecede
critically
ciddi durum
plight
ciddi hasar
(Askeri) severe damage
ciddi kavga
(deyim) bust-up
ciddi misin!
(Argo) reckon!
ciddi ol
get serious
ciddi olan (kimse)
intense
ciddi olarak
devoutly
ciddi olarak
profoundly
ciddi olmamak
not to be serious
ciddi olmayan
frivolous
ciddi yaralanma
serious injury
ciddi bedeni hasar
(Kanun) great bodily injury
ciddi bedeni hasar
(Kanun) great bodily harm
ciddi bir sorun olduğunu mu düşünüyorsunuz
Do you think it is serious
ciddi bir tedaviye ihtiyacınız var
You'll need a serious treatment
ciddi biçimde vurulmak
be fatally shot
ciddi ceza
(Kanun) hefty sentence
ciddi ciddi
1. seriously, in a serious manner. 2. in a dignified manner. 3. gravely
ciddi değil
not serious
ciddi durmak
keep a straight face
ciddi düşünme
serious mindedness
ciddi hasarlı değil
(Askeri) not seriously injured
ciddi hata
capital error
ciddi kalmak
keep a straight face
ciddi konulu opera
grand opera
ciddi konuşmak
to speak in earnest, be for real
ciddi mesele
no light matter
ciddi müzik
serious music
ciddi ol!
(deyim) act your age!
ciddi olamazsın!
(Argo) fair suck of the sav!
ciddi olarak
critically

Three species of rhinoceros are critically endangered. - Gergedanın üç türü ciddi olarak tehlike altında.

ciddi olarak
severely

Tom had been severely beaten. - Tom ciddi olarak dövülmüştü.

Since then, his faith has been severely shaken. - O zamandan beri onun inancı ciddi olarak sarsıldı.

ciddi olarak
in earnest

He began courting her in earnest when he found out that she had another suitor. - Onun diğer talibinin olduğunu öğrendiğinde, ciddi olarak ona kur yapmaya başladı.

During his seven years in Japan, he studied Japanese in earnest. - Japonya'da yedi yılı boyunca, ciddi olarak Japonca çalıştı.

ciddi olarak hasta veya yaralı; istihbarat ilgi beyanı
(Askeri) seriously ill or injured; statement of intelligence interest
ciddi olarak işe koyulmak
get down to work
ciddi olma
earnest
ciddi olmak
to mean business
ciddi olmak
mean business
ciddi olmayarak
airily
ciddi sonuçlara sahip olmak
have serious consequences
ciddi söylemek
to say (something) in earnest; to be for real
ciddi yenilgi
body-blow
aşırı ciddi
prim
o ciddi
it seriously
aşırı ciddi
as stiff as a ramrod
aşırı ciddi kimse
sobersides
devlet güvenliğine yönelik ciddi zarar
(Hukuk) serious harm to security of the state
kısmen ciddi
semiserious
tutuklamayı gerektirir ciddi suç
(Hukuk) serious arrestable offence
yarı ciddi yarı komik
serio comic
çok ciddi davranmak
prim
Türkisch - Türkisch
Güvenilir, sağlam, önemli: "Ciddi bir gazetede genç bir muharririn şu sözleri beni hâlâ düşündürüyor."- O. S. Orhon. Önem vererek, gerçek olarak
Tehlikeli, endişe veren, ağır, vahim: "Hastalığımızın oldukça ciddi olduğuna işaret etmekten kendimizi alamadık."- B. Felek
Titizlik gösterilen, önem verilen: "Bu dönemde yazara konu üzerinde vukuf, ciddi incelemeler şart koşulur."- H. Taner
Şaka olmayan, gerçek
Önem vererek, gerçek olarak
Ağırbaşlı: "Ben onu pek ciddi bir genç olarak tanırım."- H. R. Gürpınar
Eğlendirme amacı gütmeyen
Ağırbaşlı
Güvenilir, sağlam, önemli
Şaka olmayan, gerçek: "Kısa zamanda yarı şaka, yarı ciddi tenkit edecek kadar yakınlaşmışlardı."- T. Buğra
Tehlikeli, endişe veren, ağır, vahim
Titizlik gösterilen, önem verilen
Gülmeyen
Güvenilir biçimde
Güvenilir biçimde: "Ciddi görünerek göze girmeye çalışıyormuş."- R. H. Karay
Eğlendirme amacı gütmeyen: "O ciddi bir tavırla mühim bir şey anlatmaya hazırlanmış gibiydi."- Y. K. Karaosmanoğlu
önemlice
CİDDÎ
(Osmanlı Dönemi) Gerçek. Hakikat
CİDDÎ
(Osmanlı Dönemi) Mühim
CİDDÎ
(Osmanlı Dönemi) Ağırbaşlı, hâlleri sakin olan kişi
ciddi ciddi
Ciddi bir biçimde, ciddi olarak
ciddi
Favoriten