Mary göbek deliğini deldirmek istiyor.
- Mary wants to get her belly button pierced.
Mary göbek dansında çok iyidir.
- Mary is very good at belly dancing.
Onun midesine vurdum.
- I hit him in the belly.
Midesi dolu olan bir insan kimsenin aç olduğunu düşünmez.
- A man with a full belly thinks no one is hungry.
Bir insanın karnı doyar ama gözü doymaz.
- The eye is bigger than the belly.
Tom gömleğini yukarı kaldırdı ve karnını açtı.
- Tom lifted up his shirt and exposed his belly.
It's evident that you told a lie.
- Yalan söylediğin belli.
He is a foreigner, as is evident from his accent.
- Aksanından belli olduğu gibi, o bir yabancı.
Apparently, Tom doesn't like Mary.
- Belli ki Tom Mary'den hoşlanmıyor.
Was that immediately apparent?
- O hemen belli oldu mu?
Ted was certain of winning the game.
- Ted'in oyunu kazanacağı belliydi.
He was taken care of by a certain young doctor.
- Ona belli bir genç doktor tarafından bakıldı.
If you are a parent, don't allow yourself to set your heart on any particular line of work for your children.
- Eğer bir ebeveyn iseniz, çocuklarınız için belli bir iş dalını çok istemenize izin vermeyin.
He is a teacher, as is clear from his way of talking.
- Onun konuşma şeklinden açıkça belli olduğu için, o bir öğretmendir.
Whether she will agree or not is not clear.
- Katılıp katılmayacağı belli değil.
The goal of the center should be to train young people from other countries within a specific time period.
- Merkezin hedefi, diğer ülkelerden gelen gençleri belli bir zaman aralığında eğitmek olmalıdır.
Everything will be decided on Monday.
- Her şey pazartesi günü belli olacak.
It is plain that you are to blame.
- Senin suçlanacağın belli.
It's obvious that she doesn't care about us.
- Onun bizi umursamadığı belli.
Obviously, he is lying.
- Belli ki yalan söylüyor.