bela

listen to the pronunciation of bela
Türkisch - Englisch
calamity
trouble

When you are in trouble, you can count on me. - Başınız belada olduğu zaman, bana güvenebilirsiniz.

The lie got him in trouble when his boss found out the truth. - Patronu gerçeği öğrendiğinde yalan onun başını belaya soktu.

{i} trouble

When you are in trouble, you can count on me. - Başınız belada olduğu zaman, bana güvenebilirsiniz.

You're in trouble if you ate that cake! - O pastayı yediysen başın belada!

problem
destruction
evilness
annoyance
(Otomotiv) mess

Tom was the one who got us into this mess. - Başımızı belaya sokan kişi Tom'du.

visitation
evilest
(Konuşma Dili) hornets' nest
(Konuşma Dili) a hornet's nest
misadventure
eviler
trouble, misfortune, calamity, evil; nuisance, plague, pest
misfortune

Misfortunes always come in threes. - Belalar hep üçerli gelir.

affliction
damnation
curse
plague

The boll weevil has long plagued cotton crops. - Pamuk kurdu uzun zamandır pamuklu bitkilerin başına bela olmuş durumda.

The plague has devastated entire cities. - Bela bütün şehri mahvetti.

bore
darned
nuisance

Chicken pox is an itchy nuisance for kids. - Suçiçeği, çocuklar için kaşıntılı bir baş belasıdır.

Just how well can masks block the, even smaller than pollen, yellow sand dust? I think it much more of a nuisance than pollen. - Maskeler sarı kum tozunu,polenlerden dahada küçük,ne kadar iyi engelleyebilir?Sanırım o polenden oldukça daha fazla bir baş belasıdır.

rock
scourge
tribulation
evil

Marriage, if one will face the truth, is an evil, but a necessary evil. - Evlilik,eğer insan gerçekle yüz yüze kalacaksa bir beladır fakat gerekli bir bela.

pest
ill
scourge
bugger
tartar
hassle
evil

Marriage, if one will face the truth, is an evil, but a necessary evil. - Evlilik,eğer insan gerçekle yüz yüze kalacaksa bir beladır fakat gerekli bir bela.

scrape
predicament
scourges
grief
destruction
misadventure
{i} misfortune

Misfortunes always come in threes. - Belalar hep üçerli gelir.

güç bela
scarcely

Scarcely had I reached home before the telephone rang. - Telefon çalmadan önce güç bela eve varmıştım.

belâ okumak
damn
belâ olmak
plague
bela okumak
curse
bela aramak
to look for trouble
bela aramak
to look for trouble, to ask for trouble
bela arıyor
itching for trouble
bela geliyorum demez
(Atasözü) Misfortune comes without warning
bela okuma
execrating
bela okumak
to curse
bela okunmuş
execrated
bela okuyan
execrator
bela okuyarak
execrably
bela çıkarmak
to make trouble, cause a row
bela çıkarmak
to make trouble
belâ aramak
itch for trouble
belâ aramak
ask for trouble
belâ gibi
confoundedly
belâ okumak
execrate
belâ okumak
darn
belâ olmak
pester
güç belâ
hardly

I had hardly reached the school when the bell rang. - Güç bela okula varmıştım ki zil çaldı.

Tom hardly said a word all day. - Tom bütün gün güç bela bir söz söyledi.

zor bela
hardly
Cahil ile çıkma yola getirir başına bin türlü bela
(Atasözü) Lack of experience invites trouble
yedi bela
Seven trouble
başına bela getirmek/sarmak
to saddle (someone, oneself) with a big problem
başına bela olmak
to trouble, to cause trouble to, to worry
başına belâ olmak
couse trouble
başına belâ olmak
hector around
başına belâ olmak
scourge
başına belâ olmak
hector about
bin bela ile
with the greatest difficulty
def'i bela kabilinden only
to avoid trouble, unwillingly
güç bela
scarcely, with great difficulty
güç belâ
with great difficulty
güç belâ
narrowly

Tom narrowly escaped being hit. - Tom çarpılmaktan güç bela kaçtı.

Tom narrowly escaped death. - Tom güç bela ölümden kaçtı.

güç belâ atlatmak
(sınav) scrape through
güç belâ olan
hard pressed
püsküllü bela
a great nuisance
püsküllü bela
(Konuşma Dili) a peck of trouble, bad news
püsküllü belâ
hydra
tatlı bela
sweet curse
tatlı bela
a trying but nonetheless lovable person; scamp, impish but endearing child
zor bela
1. with great difficulty, with the greatest of difficulty. 2. just barely
zor belâ
with a heavy heart
Englisch - Englisch

Definition von bela im Englisch Englisch wörterbuch

Bela Bartok
{i} (1881-1945) Hungarian composer best known for his "Concerto for Orchestra", researcher of Eastern European folk music
Bela Lugosi
orig. Blasko Béla Ferenc Dezsö born Oct. 20, 1882, Lugos, Hung. died Aug. 16, 1956, Los Angeles, Calif., U.S. Hungarian-born U.S. film actor. He acted with the National Theatre in Budapest (1913-19) and appeared in German films before leaving for the U.S. in 1921. He directed and starred in the play Dracula in New York in 1927; he reprised the role, which was ideally suited for his aristocratic manner and heavy accent, in the movie Dracula (1931). His other horror movies include The Black Cat (1934), Mark of the Vampire (1935), Son of Frankenstein (1939), Frankenstein Meets the Wolfman (1943), and The Body Snatcher (1945). Lugosi declined into poverty and obscurity and eventually took roles in low-budget independent films. He was buried wearing the long, black cape that he had worn in Dracula
Bela Schick
{i} (1877-1967) Hungarian-born United States pediatrician, discoverer of the method for testing susceptibility/immunity to diphtheria known as the "Schick test
Türkisch - Türkisch
sınamak,denemek ve imtihan etmek için Allah tarafından insanlara verilen gam,tasa,musîbet,afet ve sıkıntı gibi nefsin hoşuna gitmeyen şeyler
(Osmanlı Dönemi) Farsçada "Belî" diye söylenir
(Osmanlı Dönemi) Evet. (Nefiyden sonra isbat için söylenir.) Meselâ: Kur'ân-ı Kerim'de mezkûr; Cenab-ı Hakkın ruhlara karşı, "Ben Azîmüşşan sizin rabbiniz değil miyim?" diye sorduğunda, ruhlar $ Yâni: "Evet sen bizim Rabbimizsin" dediler. (Bak: Bezm-i Elest)
(Osmanlı Dönemi) Yaramaz nesne. (Bak: Sadaka)(Ey insan! Mâdem canavar sûretinde bir hayvan, insanların hânesine misafir geldiği vakit berekete medar oluyor; öyle ise, mahlukatın en mükerremi olan insan; ve insanların en mükemmeli olan ehl-i iman; ve ehl-i imanın en ziyade hürmet ve merhamete şâyan aceze, alil ihtiyareler; ve alil ihtiyarların içinde şefkat ve hizmet ve muhabbete en ziyâde lâyık ve müstahak bulunan akrabalar; ve akrabaların içinde
(Osmanlı Dönemi) (c.: Belâyâ) Afet. Sıkıntı. Tasa, kaygı. Musibet. Mücazat. İmtihan. Dâhiye
Hak edilen ceza
Büyük zarar ve sıkıntıya yol açan olay veya kimse: "Hayatta dipdiri yanmak belasından da kurtulmuştum."- Y. K. Beyatlı
İçinden çıkılması güç, sakıncalı durum
içinden çıkılması güç durum
Büyük zarar ve sıkıntıya yol açan olay veya kimse
(Osmanlı Dönemi) SANDİD
hezep
(Osmanlı Dönemi) BİLV
(Osmanlı Dönemi) KUŞ'AM
(Osmanlı Dönemi) SAMAM
(Osmanlı Dönemi) DERDEBİS
(Osmanlı Dönemi) YESTEUR
(Osmanlı Dönemi) SAMMA
(Osmanlı Dönemi) DI'BİL
(Osmanlı Dönemi) ADMER
(Osmanlı Dönemi) SAYADİD
(Osmanlı Dönemi) ŞİBDİ'
(Osmanlı Dönemi) DEYLEM
(Osmanlı Dönemi) HAYTEUR
belâ ender
(Osmanlı Dönemi) belâ içinde
KALÛ BELÂ
(Osmanlı Dönemi) Cenab-ı Hak ruhları yaratıp, onlara Rabbiniz değil miyim, meâlinde: "Elestü Bi-Rabbiküm" buyurduğunda, ruhlar: "Evet Rabbimizsin" meâlindeki Kalu Belâ diye cevap verdiklerini bildiren Kur'andaki bir tâbirdir. Bak: Bezm-i elest
belâlar
(Osmanlı Dönemi) beliyyat
güç bela
Zorlukla, güçlük çekerek
püsküllü bela
Büyük sıkıntı, zarar veren kimse veya şey
tatlı bela
Sevildikleri için verdikleri sıkıntı ve üzüntülere katlanılan (kimse)
yedi bela
Çok şirret, geçimsiz, küstah kimse
zor bela
Güçlükle
Englisch - Türkisch
sınamak,denemek ve imtihan etmek için Allah tarafından insanlara verilen gam,tasa,musîbet,afet ve sıkıntı gibi nefsin hoşuna gitmeyen şeyler
belâ-ender belâ
belâ içinde belâ
bela
Favoriten