başını

listen to the pronunciation of başını
Türkisch - Englisch

Definition von başını im Türkisch Englisch wörterbuch

baş
top

We talked about various topics. - Biz değişik başlıklarda konuştuk.

It's not a suitable topic for discussion. - Tartışma için uygun bir başlık değil.

baş
{i} beginning

Birth is, in a manner, the beginning of death. - Doğum,bir şekilde,ölümün başlangıcıdır.

I was beginning to lose my cool. - Soğuk kanlılığımı kaybetmeye başlıyordum.

baş
{i} leader

I am the patrol leader. - Ben devriye başkanıyım.

Republican Party leaders criticized President Hayes. - Cumhuriyetçi Parti liderleri Devlet Başkanı Hayes'i eleştirdiler.

baş
{i} head

He is suffering from a headache. - O, baş ağrısından acı çekiyor.

It's best to wear a cap on your head during the cold Moscow winters. - Soğuk Moskova kışlarında kendi başına şapka takmak en iyisidir.

baş
main

His failure was mainly due to carelessness. - Onun başarısızlığı çoğunlukla dikkatsizliği yüzündendi.

The main islands of Japan are Hokkaido, Shikoku, Honshu and Kyushu. - Japonya'nın başlıca adaları Hokkaido, Shikoku, Honshu ve Kyushu'dur.

baş
{s} initial

The couple carved their initials in an oak tree. - Çift baş harflerini meşe ağacına kazıdı.

She didn't like horsemeat, initially. - Başlangıçta at etini beğenmedi.

başını kesmek
decapitate
başını dinlemek
(deyim) Have peace of mind, possess one's soul in peace
başını öne doğru eğmek
lower one's head
başını öne doğru eğmek
bow one's head
başını öne doğru eğmek
bend one's head
başını alamamak
1. to be too busy (with). 2. not to be able to escape (from some trouble)
başını alıp gitmek
to go away by oneself
başını alıp gitmek
to go away, leave
başını arkaya atmak
toss one's head
başını açmak
1. to uncover one's head (as a gesture initiating prayer or imprecation). 2. to open up (a subject of talk), give an inkling (of)
başını ağrıtmak
pother
başını ağrıtmak
a) to give sb a headache b) to annoy
başını ağrıtmak
to give a headache (to); to annoy (someone) by talking a lot
başını bağlamak
to marry (off)
başını bağlamak
to marry (one) to another
başını belaya sokmak
to get into trouble
başını belaya sokmak/uğratmak
to get (someone, oneself) into trouble
başını belâya sokmak
get into mess
başını belâya sokmak
get into hot water
başını belâya sokmamak
keep one's nose clean
başını bir yere bağlamak
to find (a person) a good job and save him from idleness
başını boş bırakmak
1. to leave alone, leave untended. 2. to leave without supervision
başını derde sokmak
to get into trouble
başını derde sokmak
entangle
başını dik tutmak
to hold one's head high, to save face
başını dikmek
perk
başını dikmek
perk up
başını dinlemek
to live quietly
başını dinlemek
possess one's soul in peace
başını döndürmek
dizzy
başını döndürmek
transport
başını döndürmek
inebriate
başını döndürmek
a) (alkol) to go to sb's head, to dizzy b) to dazzle, to go to sb's head
başını eğerek buyur etmek
bow in
başını eğerek savuşturmak
duck
başını eğerek çıkmak
bow out
başını gözünü yarmak
a) to make a mess of b) (dil) to murder
başını kaldıramamak
be snowed under
başını kaşıyacak vakti olmamak
to be snowed under with work, to be up to one's ears in work
başını kaşıyacak vakti olmamak
snow in
başını kesme
decapitation
başını kesmek
to decapitate, to behead
başını kurtarmak
to save one's skin
başını sallama
shake of the head
başını sallamak
shake one's head
başını sallamak
to shake one's head
başını sallamak
move one's head from side to side
başını sokacak bir yer
a roof over one's head
başını sokacak bir yeri olmamak
to have no roof over one's head
başını sokmak
to find a place to live
başını taştan taşa vurmak
to knock one's head against the wall
başını yakmak
burn
başını yakmak
to get sb into a lot of trouble
başını yemek
a) to cause the death of b) to get sb into trouble
başını çekmek
to lead
baş
coconut
baş
heading

What heading does this come under? - Bu hangi başlığın altında toplanıyor?

baş
prime

The Prime Minister has resigned. - Başbakan istifa etti.

The Prime Minister met with the press. - Başbakan basın toplantısı yaptı.

baş
capital

Kinshasa is the capital city of the Democratic Republic of Congo. - Kinşasa, Kongo Demokratik Cumhuriyeti'nin başşehridir.

The capital of Italy is Rome. - İtalya'nın başkenti Roma'dır.

baş
{i} potato

If I start eating potato chips, I can't stop. - Patates cipsi yemeye başlarsam, duramam.

I ate the whole bag of potato chips by myself. - Bir torba patates cipsini tek başıma yedim.

baş
{s} especial

It's interesting to observe American politics, especially during a presidential election. - Amerikan siyasetini, özellikle başkanlık seçimi sırasında gözlemlemek ilginçtir.

baş
{s} foremost
baş
tete
baş
(Havacılık) course

I see no other course of action. - Başka bir hareket tarzı göremiyorum.

If you flunk this exam, you'll have to repeat the course. - Bu sınavda başarısız olursan, kursu tekrar etmek zorunda kalacaksın.

baş
key

The mayor presented him with the key to the city. - Belediye başkanı ona şehrin anahtarını sundu.

Trusting yourself is the key to success. - Kendine güvenmek başarının anahtarıdır.

baş
cardinal
baş
{s} general

The mayor addressed the general public. - Belediye başkanı halka hitap etti.

The general use of forks for eating started in the tenth century A.D. - Çatalların yemek için genel kullanımı milattan sonra onuncu yüzyılda başladı.

baş
parent

I couldn't but sympathize with the girl who had lost her parents in the accident. - Kazada ebeveynlerini kaybetmiş kıza başsağlığı bile dileyemedim.

All the other children in the school had rich parents, and he was beginning to feel like a fish out of water. - Okuldaki diğer tüm çocukların zengin ebeveynleri vardı, ve o sudan çıkmış bir balık gibi hissetmeye başlıyordu.

baş
(İnşaat) short edge
baş
(Askeri) nose

I don't poke my nose into other people's business. - Burnumu başkalarının işine sokmam.

Don't stick your nose into other people's business. - Başka insanların işine burnunu sokma!

baş
principal

The principal natural isotope of aluminium is aluminium-27. - Alüminyum'un başlıca doğal izotopu alüminyum-27'dir.

The menopause is the permanent cessation of the ovaries' principal functions. - Menopoz, yumurtalıkların başlıca fonksiyonlarının kalıcı olarak durmasıdır.

baş
bow

They shake hands instead of bowing. - Başla selamlama yerine tokalaştılar.

He bowed to me as he left the room. - O, odadan ayrılırken başıyla beni selamladı.

baş
helm

To protect your head, you need to wear a helmet. - Başınızı korumak için bir kask takmanız gerekir.

baş
kephale
baş
master

They are masterpieces of European art. - Onlar Avrupa sanatının başyapıtlarıdırlar.

Masterpieces are only successful attempts. - Başyapıtlar yalnızca başarılı denemelerdir.

baş
nob

Nobody has heard of it but me. - Benden başka hiç kimse onu duymadı.

Nobody else got hurt. - Başka hiç kimse yaralanmadı.

baş
primary

The show Hoarders is one of the primary causes of armchair psychology in America. - Gösteri Stokçular Amerika'da koltuk psikolojinin başlıca nedenlerinden biridir.

Honesty is the primary reason for his success. - Dürüstlük onun başarısı için temel nedendir.

baş
grand

Grandmother carried the table by herself. - Büyükanne masayı kendi başına taşıdı.

It's fine to make grandiose plans, but I'd like you to start with what you have on your plate. - Bu görkemli planları yapmak iyi fakat tabağında sahip olduğunla başlamanı istiyorum.

baş
primus
baş
premier

Manchester United is one of the most successful teams in both the Premier League and England. - Manchester United, hem Premier League'de hem de İngiltere'de en başarılı takımlardan biridir.

The premier and his cabinet colleagues resigned. - Başbakan ve kabine arkadaşları istifa ettiler.

baş
nut

Nobody listens to this music except nuts. - Delilerden başka kimse bu müziği dinlemez.

baş
first

At first each man had paid $10. - İlk başta her insan 10 ABD doları ödemişti.

At first, they were all convinced he was innocent. - İlk başta, onların hepsi onun masum olduğuna ikna oldular.

baş
proto-
baş
chief

Tom G. Roberts is the Chief Justice of the U.S. Supreme Court. - Tom G. Roberts, ABD Yüksek Mahkemesi Başyargıcıdır.

The chief clerk is not a hardworking man, but gets ahead rapidly because he knows how to curry favor with his superiors. - Baş katip çalışkan bir adam değil fakat üstlerine nasıl yaltaklanacağını bildiği için çabuk ilerliyor.

baş
base

Probably, the prime minister means 'politics based on religious values.' - Muhtemelen Başbakan, dinî değerlere dayalı siyaseti kast ediyordur.

When did you start liking baseball? - Ne zaman beyzbolu sevmeye başladın?

baş
kingpin
baş
chıef
baş
basis

Everything starts from the basis. - Her şey temelden başlar.

We work on a piecework basis. - Biz parça başı esasına göre çalışırız.

baş
side, near vicinity, presence: sofra başında at the table. ocak başında near the hearth
baş
(Denizcilik) bow
baş
wrestling first class
baş
head: elli baş sığır fifty steers, fifty head of cattle
baş
fore

I am forever in trouble. - Benim her zaman başım belada.

According to the weather forecast, the rainy season will set in before long. - Hava tahmini göre, yağışlı mevsim çok geçmeden başlayacak.

baş
knob
baş
in many idioms self, oneself
baş
noddle
baş
main, head, chief, top
baş
top, summit, crest
baş
costard
baş
arch

This building is the architect's crowning achievement. - Bu bina mimarın en yüksek başarısıdır.

Tom loves architecture more than anything else in the world. - Tom mimariyi dünyadaki başka her şeyden daha çok seviyor.

baş
off

Ikeda made several silly mistakes, and so he was told off by the department head. - Ikeda birkaç aptalca hata yaptı ve bu yüzden ona bölüm başkanı tarafından ağzının payı verildi.

Your success depends a lot on how your manager and other people in the office perceive you. - Sizin başarınız daha çok sizin yöneticinizin ve bürodaki diğer insanların sizi nasıl algıladığına bağlıdır.

baş
clove (of garlic); cyme; (plant) bulb
baş
central

I work in Central Park every morning starting at six. - Central Park'ta her sabah altıda başlayarak çalışıyorum.

Mario Draghi is the head of the European Central Bank. - Mario Draghi, Avrupa Merkez Bankası'nın başkanıdır.

baş
leader, chief, head
baş
head; chief, leader; beginning; end; top; bow; main, chief, leading, principal, cardinal
baş
outset
baş
in chief
baş
governing
baş
end, either of two ends
baş
sconce
baş
primal
baş
agio, exchange premium
baş
beginnings

In love, there are only beginnings. - Aşkta, sadece başlangıçlar vardır.

Modern philosophy has its beginnings in the 19th century. - Modern felsefe 19. yüzyılda başlamıştır.

baş
head (of a pin)
baş
(Anatomi) cephal
baş
jemmy
baş
end

Whatever has a beginning also has an end. - Başlangıcı olanın sonu da vardır.

You will succeed in the end. - Sonunda başaracaksın.

baş
ending

Olivia couldn't give an ending to the story. - Olivia hikayeye son vermeyi başaramadı.

The film had a great beginning, but the ending wasn't believable. - Filmin harika bir başlangıcı vardı, ancak sonu inandırıcı değildi.

baş
pate
dertsiz başını derde sokmak
to get oneself into trouble unnecessarily
geminin başını rüzgâra vermek
round to
hangi taş pekse/katıysa, başını ona vur
(Konuşma Dili) 1. Nothing can be done to help you; and if you don't believe me, go ask my boss. 2. You're to blame for the mess you're in, so don't come crying to me! Seni/Sizi
küçük deli, büyük deli, beşikteki başını sallar
(Konuşma Dili) There's not a one of them that's sane
saçını başını düzeltmek
to preen oneself
saçını başını düzeltmek
preen oneself
saçını başını yolmak
to tear one's hair, beat one's breast (from grief)
saçını başını yolmak
to tear one's hair
saçını başını yolmak
tear one's hair
vakitsiz öten horozun başını keserler
(Atasözü) A person who talks out of season will suffer for it
yaşını başını almak
to be old
yaşını başını almış
elderly
yaşını başını almış
advanced in years
çıbanın başını koparmak
to open Pandora's box
üstünü başını düzeltme
smartening
üstünü başını düzeltmek
smarten
üstünü başını düzeltmek
smarten up
üstünü başını düzeltmek
tidy oneself up
üstünü başını düzeltmek
to tidy oneself up
üzüntüden saçını başını yolmak
beat one's chest
Türkisch - Türkisch

Definition von başını im Türkisch Türkisch wörterbuch

BAŞ
(Osmanlı Dönemi) t. Reis, birinci, evvel. Başlıca, en mühim
Baş
(Osmanlı Dönemi) NITAB
Baş
ser
baş
Arazide en yüksek nokta
baş
İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız gibi organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser
baş
insan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız vb. organları bulunduran vücudun üst kısmı
baş
Temel, esas: "Gücün, erdemliğin, bilimin, her şeyin başı paradır, para."- H. E. Adıvar
baş
Güreşte pehlivanların ayrıldıkları beş derecenin en yükseği
baş
Bir şeyin yakını veya çevresi
baş
Bir teknenin ön ve ileri kısmı
baş
Para değiştirirken verilen veya alınan üstelik, sarrafiye
baş
Çıban
baş
Kasaplık hayvanlarda ve bazı yiyeceklerde adet
baş
Temel, esas
baş
Bir şeyin genellikle toparlakça ucu
baş
İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız gibi organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser: "Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbenti çekip aldı."- N. Cumalı
baş
Başlangıç, önsöz
baş
Bir şeyin genellikle toparlakça ucu: "Avcumuzun içinde sakladığımız sigaraların yanmış ucu ile fitillerin başını yaktık."- F. R. Atay
baş
Deniz teknelerinde ön taraf
baş
Bir topluluğu yöneten kimse: "Cumhurbaşkanı devletin başıdır."- Anayasa
baş
Bir şeyin uçlarından biri: "Bu müjde verilince acele yerinden kalktı, merdiven başına yürüdü."- R. H. Karay
baş
Kasaplık hayvanlarda ve bazıyi yeceklerde tane
baş
Bir topluluğu yöneten kimse
baş
Bir şeyin yakını veya çevresi. "Önem veya yönetim bakımından ileride olan, en önemli, en üstün" anlamında birleşik kelimeler yapar
baş
Başlangıç

Başlangıçta varsıllık içinde yaşıyorlardı. - Başlangıçta lüks ve sefa içinde yaşıyorlardı.

Başlangıçta lüks ve sefa içinde yaşıyorlardı. - Başlangıçta varsıllık içinde yaşıyorlardı.

baş
Bir şeyin uçlarından biri
baş
"Önem veya yönetim bakımından ileride olan, en önemli, en üstün" anlamında birleşik kelimeler yapar
baş
(Osmanlı Dönemi) re's
Englisch - Türkisch

Definition von başını im Englisch Türkisch wörterbuch

baş
baştan